"Şiirden bahsetmek, neredeyse senden bahsetmek gibi.."
♡~~~♡~~~♡~~~♡~~~♡~~~♡~~~♡
Victor Hugo’nun Nişanlıya Mektuplar kitabı, beni en çok samimiyetiyle etkileyen metinlerden biri oldu diyebilirim. Henüz 19 yaşında bir gençken yazmış bu mektupları, sevdiği kadına yani Adele’e… İçtenlik, kırılganlık, zaman zaman kıskançlıkla harmanlanan bir aşk anlatısı var satır aralarında. Hugo'nun edebi gücü henüz tam anlamıyla oturmamış olsa da, duygularını açıkça ifade etmesi beni yer yer hem gülümsetti hem de düşündürdü. Bazı mektuplarda tekrara düşme hali var elbette, hani birkaç tanesi birbirine çok benziyor diyebilirim ama bu da belki aşkın kendisinin de biraz öyle olmasındandır: Aynı duyguyu defalarca dile getirip yine de eksik hissetmek…
♡~~~♡~~~♡~~~♡~~~♡~~~♡~~~♡
Beni en çok etkileyen şey, bu genç Hugo’nun ileride dev romanlara imza atacak bir yazar olacağının ipuçlarını taşımasıydı. Dilindeki o sade melankoli, duygulara temas ediş biçimi çok saf ve güçlü. Öyle abartılı romantizmler yok ama hissedilen şeyler gerçek, hatta biraz kırık. Günümüz ilişkilerinin yüzeyselliğini düşününce, bu mektuplardaki derinlik insanın içine işliyor. Aşkın ne kadar tutkulu ama aynı zamanda ne kadar incitici olabileceğini, karşılıksız kalma korkusunu ve sabırsız bekleyişleri o kadar içten yazmış ki… Böyle şeyleri okumak, sadece bir ilişkiyi değil, bir insanın iç dünyasını tanımak gibi. 1000 Kitap okurlarına, özellikle edebiyatta duygu arayanlara kesinlikle öneririm. Hem kısa hem derin.