Samuel Beckett’in, üçüncü büyük oyunu olan “Oyun Sonu”, 1954–56 yılları arasında yazılmıştır. İlk kez 3 Nisan 1957’de yine Roger Blin’in yorumuyla Londra’da Royal Court Theatre’da sahnelenmiştir.(*)
Oyun, efendi-köle ilişkisini ve sevgisizliği etkileyici bir biçimde anlatır. Oyunun geçtiği yer, tüm dünyadan soyutlanmış bir odadır. Bu odanın iki yüksek penceresi ve mutfağa açılan bir kapısı vardır.
Bu odanın tam merkezinde Hamm’ın tekerlekli koltuğu durur. Bu koltuk Hamm’ın isteğiyle biraz hareket etse de yine Hamm’ın isteğiyle merkeze gelir. Sahnede Hamm’ın seyirciye göre sol tarafında iki çöp kutusu bulunmaktadır. Bunların içinde Hamm’ın annesi Nell ve babası Nagg yaşarlar. Nagg ve Nell’in ayakları yoktur. Bir kazada ayaklarını kaybetmişlerdir. Hamm ise kötürümdür. Tekerlekli sandalyeye bağımlıdır. Gözleri de görmez ve beyni kanamaktadır.
Oyun başladığında, başında kanlı bir mendil vardır. Oyunun tek hareket eden kişisi Clov’dur. O da romatizmaları yüzünden oturamaz.
Hamm, Clov’u küçükken yanına almış ve büyütmüştür. Clov şimdi Hamm’ın hastabakıcısıdır. Aralarında zorunlu bir bağımlılık ilişkisi vardır. Zorunlu bağımlılık ilişkisinde, eğer iki taraf da eşit değilse, bir taraf güçlü ya da Hamm gibi kendisini önemli birisi gibi hissediyorsa ve diğer taraf da her zaman emir alan ve sömürülen tarafsa, aynı zamanda bir efendi-köle ilişkisi var demektir. Buradaki, Hamm ve Clov arasındaki ilişki, Godot’yu Beklerken’deki Pozzo ve Lucky’nin ilişkisine benzer. Pozzo kendisini önemli bir kişi zanneder ve Lucky’yi sömürür. Lucky de bir türlü onu bırakıp gidemez. “Oyun Sonu”nda da, aynı efendi-köle ilişkisi vardır. Hamm Clov’u sürekli aşağılar. Clov da onu bırakıp gitmek ister ama bir türlü gidemez.
Burada zorunlu bağımlılık ilişkisi vardır. Zorunlu bağımlılık ilişkisinde bir taraf özgürdür. Diğer tarafı ezer, sömürür. Diğer taraf da bundan kurtulamazsa, aralarında nefret başlar. Burada Hamm hastadır. Clov ona bakar. Hasta ve bakıcısı arasındaki ilişki, sevgisiz bir ilişkidir. Hasta, bakıcısı özgür olduğu için ondan nefret etmeye başlar. Bakıcısı da ona bağımlı olduğu için hastadan nefret eder. Hasta, bakıcısı bir gün onu bırakıp gider diye önlemler almaya başlar. Böylece, daha acımasız ve sevgisiz olur.
Bu ilişki gittikçe ikisini de tüketmeye başlar. Hamm, Clov’a onu çocukken yanına alıp büyüttüğünü kafasına kakarak söyler. Gittikçe zalimleşir. Clov gitmek ister ama gidemez çünkü uğradığı kötü muameleler ve aşağılamalar yüzünden yaşam sevincini kaybetmiştir. Yeni bir yaşam kuracak gücü yoktur.
Buradaki sevgisiz bağımlılık, zorunlulukla sürer. Clov yürüyebilir ama kilerin şifresini bilmez. Hamm yürüyemez ama kilerin şifresi ondadır. Bu sevgisiz ve bir kısırdöngü halindeki ilişki gittikçe ikisini de tüketir.
Bu sevgisiz ilişki yalnızca Hamm ve Clov arasında değildir. Hamm ile annesi Nell ve babası Nagg arasında da sürer. Hamm babası Nagg’a şeker vereceğine söz verip ona öykü anlatır ama sonra vermez. Aynı sevgisizlik anne ve babası tarafından küçükken Hamm’a karşı yapılmıştır.
Nagg, küçükken sık sık uyanıp ağlayan Hamm’ı sakinleştirip rahatlaştıracakları yerde, onu sesinin duyulmayacağı bir yere götürüp, Nell’le rahatça uyuduklarını söyler. Şimdi de, onlar yaşlanmış ve sakat kalmış olduklarından Hamm’a ihtiyaçları vardır. Hamm da kendi sırası geldiğinde onlara kötü davranır. Zaten onları çöp tenekesine atmıştır.
Oyunda tek sevgi kırıntısı Nell’in de anlattığı gençlik anısı, yani o göldeki kısacık mutluluk anıdır. Beckett’e göre zaten mutluluk gençlikte yaşanan kısacık bir olaydır.
Beckett’in tüm oyunlarında olduğu gibi, bu oyunda da belirli bir zaman ve uzam kavramı yoktur. Oyun bunlardan soyutlanmıştır. Örneğin Hamm ilacını içtiği halde yine ister.
Beckett’e göre, insan bebekliğindeki çaresizlikten, yaşlanıp da bir türlü ölememesine kadar hem kendisi acı çeker, hem de kendi yakınlarına acı çektirir. Bu da insanın varoluşunun anlamsızlığıdır.