Püsküllü deve şöyle diyor Latif'e: "Tahran'ın iki parçası vardır, ikisinin de özellikleri kendine göredir. Kuzey ve Güney. Kuzey temizdir. Ama Güney toz, duman, çamur ve pislik doludur, çünkü bütün eski püskü otobüsler bu bölümdedir. Bütün tuğla ocakları buradadır..."
Latif, oyuncakçın dükkanında püsküllü bir deve görmüş çok benimsemiştir. Tozlu kaldırımlarda, sokağa indirilen süpürge darbeleriyle bölünen hayalleri hep bu deve üzerinedir. Oysa o, devenin fiyatını bile öğrenemez. Neden? Çünkü pahalı bir limuzinden inip mis gibi kokan saçlarıyla "Baba bunu istiyorum" diyemez. Pis teni, pis giysileri vardır, ayakkabısı yoktur. Hayal kırıklığı içinde çok sevdiği devesinin gözlerinin önünden geçip gitmesini izlemek zorundadır.
Latif gibi nicesi, deveyi alıp götüren zengin çocuk gibisi çok hala. Yok edilemeyen yoksulluk gerçekten içimi acıtıyor. Çocukların daha küçükten bunu yaşamak zorunda olması da.
Haydi gözlerimizi kapatalım ve tüm çocukların sevgiyle muamele gördüğü, karnını doyurup sıcak yatağında uyuduğunu hayal edelim. Tıpkı Latif'in hayallerinde olduğu gibi bizim hayallerimizde de güzel şeyler olsun. Kim bilir belki bir gün gerçek olur.