Epeydir kitap okuyamıyordum, bu yüzden arkadaşımın tavsiyesi üzerine güzel bir kitap okuma umuduyla Renkli Göğün Altında'ya başladım. O kadar güzeldi ki yorum yazmaya üşenen benim için bile görmezden gelinemeyecek bir enerji aracı oldu. Aldım bilgisayarımı kucağıma ve yazmaya başladım.
Kitabımız hüzünlü bir konunun gerçekçi, derinlikli bir şekilde işlendiği harika kitaplardan biri. Gerek yazarın dili, gerek kurgusu, gerek karakterleri ile benim için büyüleyici kategorisine girebilecek nadide eserlerden biri oldu.
1849 yılındayız. Irkçılık, ayrımcılık, cinsiyetçilik ve daha nicesinin bir hayli yaygın olduğu dönemlerden biri. Amerika'da yaşayan Çinli bir adam ve kızının başına gelen korkunç bir olayın ardından kızı Samantha ve tanıştığı bir başka çaresiz insan olan siyahi arkadaşı Annamae bulundukları kasabayı terk etmek zorunda kalıyor. Bu iki kadının dostluğu, yolda yaşadıkları, gördükleri yerler ve hayatlarına giren insanları okuyoruz.
Ben kitabın esas karakterlerini çok sevdim. Tüm duygularını derinden hissettim diyebilirim. Kitaba yazdım, çizdim; kitapla konuştum, dertleştim; yeri geldi sarıldım; elektrik gitti mum ışığında devam ettim; içim acıdı kendime konserler vererek soluklandım. Beni gerçekten etkileyen, bu yılın favorilerinden diyebileceğim bir kitap okudum anlayacağınız.
Herkese tavsiye eder miyim? Etmem galiba. Biraz durgun, ağır ilerleyen bir kitap. İlkbaharda, sakin bir kasabada, hafif rüzgarın estiği bir yerde otururken küçük bir gölün salınışını izlemek kadar durgun ama huzurlu. Konu ilginizi çektiyse koşun alın diyebilirim sadece. ^^