“Travma, ağır metaller gibi saçlarımıza, organlarımıza ve kanımıza karışıp içimize işleyen bir toksindir; bedenlerimizse sindirdiğimiz ve deneyimlediğimiz şeylerin çevresindeki et katmanından başka bir şey değildir. İstiridyelerin içinde bazen bulduğumuz şekilsiz inciler gibi içimizde durur bunlar. Korku, damaklarımızda ve kalp odacıklarımızda katılaşır.”
.
Grace,Lia ve Sky babalarına ‘kral’ diyor. Toplumdan izole bir yerdeler. Erkeklerden zarar gören,yaralı kadınlar geliyor sadece evlerine. Anneleri ile birlikte onlarla ilgileniyorlar. Korkarak, her an kötü bir şey olacakmışçasına. Erkeklere duyulan korku değil sadece. Aynı zamanda kendilerinden korkuyorlar. Sevilmemekten, birbirlerini yitirmekten. Suya sığınıyorlar. Tuzlu sular içip; tatlı sularla yanan midelerini temizliyorlar. Derileri kanayana kadar suyla bütünleşiyorlar. Üç kız kardeş, bir anne, bir baba. Ve bir gün taptıkları baba yok oluyor.
Birden.
Ve birden üç erkek beliriyor sahilde.
Korkularının beden bulmuş halleri. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Gördükleri eğitim onlardan kaçmalarını söylüyor, güçlü olmalılar.
.
Sophie Mackintosh, sadece feminist bir distopya yaratmıyor. Bir projeyi parçalıyor. Bir bireyin iradesini nasıl ellerinden alırsınız, onu nasıl sindirir; nasıl omurgasını bükersiniz bunları gösteriyor.
Rahatsız ediyor.
Her sayfada rahatsızlık duyuyorsunuz.
Ama okumaya devam ediyor ve sonunu görme merakına yenik düşüyorsunuz.
.
Çevirisinde Begüm Kovulmaz yer alırken; kapak tasarımı Utku Lomlu çalışması ~