Dünyaya yabancılaşmış, içe dönük, uyumsuz bir kadını okuyoruz Süreyya'da. Böyle birçok karakter okuduk yıllarca ama bu kitabın farkı karakterin kadın olması bence. Son zamanlarda özellikle Türk edebiyatında okuduğum tüm kadın karakterler sadece "farkındalık" yazınlarında karşıma çıkıyordu, bu kez eğrisiyle doğrusuyla varoluşu sorgulayan, varoluşunun kaydını tutan* bir kadını okumak, onun zihninde, düşüncelerinde gezinmek çok hoşuma gitti.
Nil Sakman'ın dilini de sevdim; bilinç akışını yormadan, kasmadan, çok doğal bir akış içerisinde vermiş. Kitabın anlatıcısı olan üçüncü tekil kişi zaman zaman ana karakterimiz Süreyya'ya seslenerek zaman zaman da biz okuyucuları hedef alarak anlatıyor hikâyeyi, bu da karakteri düşününce çok anlamlı geldi bana. Bizi de Süreyya'nın içindeki seslerden birine dönüştürüyor bu teknik çünkü Süreyya içindeki binlerce sesle yaşayan, zihni hiç susmayan bir kadın.
Çok beğendim, hem hikâyeyi, hem üslûbu hem de Süreyya'yı çok sevdim. Yazarla tanışma kitabım oldu, artık takipçisiyim.
Not: İthaki Yayınları, keşke bu kadar yazık yanlışını gözden kaçırmasaydınız...