Büyüdük. Kollarımızı açtığımızda bir kişiyi bile sığdıramayacak hale geldik. Küçülene kadar büyüdük, çok büyüdük yani. Biz olamadık bir daha. Sen, ben olduk. Büyüklük lüks değildi, zenginlik değildi. Koşa koşa büyüdük. Büyürken ne de çok küçüldük.
Yazılar 1, Nazım Hikmet Ran
Hakiki dehayı bulmak için sahte dehaları, kafalarımıza zorla dikilen putları yıkalım...
Yazılar 1, Nazım Hikmet Ran
Ben Peyami'nin bu son romanını (9'uncu Hariciye Koğuşu) üç defa okudum. Yüz defa daha okuyabilirim ve okuyacağım. Her okuyuşta, satırlar evvelce görmediğim, sezmediğim, anlamadığım taraflarını bana gösterdiler. En basitin en mürekkep (karışık) olduğunu bu kitap bir kere daha ebediyen ispat etti. Bu kitabın karşısında ben, yıldızlı göklerin sonsuzluğuna bakan ve o lâyetenahi (sonsuz) âlemde yeni pırıltılar, o zamana kadar hiçbir gözün görmediği acayip fakat hakiki âlemler keşfeden bir müneccimin hayranlığını duymaktayım. Hayranım...
Yazılar 1, Nazım Hikmet Ran
Öyle kitaplar vardır ki, çıktıkları zaman büyük gürültü yaparlar, fakat bir iki sene ve bazen bir iki ay geçti mi unutuluverirler. Bunlar son moda pantolon filan gibidirler. Bir mevsim herkes onlardan bahseder, sonra modaları geçer ve unutulurlar.
Halbuki bazı kitaplar vardır ki, çıktıkları zaman etraflarında gürültü patırdı yapılmaz. Yavaş yavaş, ağır ağır okuyucu kitlesinin etine, canına, kalbine girer ve babadan oğula, nesilden nesile yalnız ruhi değil, uzvi (organik) bir veraset gibi intikal ederler.Yazılar 1, Nazım Hikmet Ran
"Kara Davut" bazı alim geçinen cahil ediplerimizin iddiası gibi bir palavra, bir sergüzeşt romanı değil, son senelerde çıkan çok derin ve şayan-ı dikkat (dikkate değer) tezli bir eserdir.
Yazılar 1, Nazım Hikmet Ran
Bir zamanlar sporun, bilhassa futbolun, gündelik hadiseler arasında işgal ettiği mevkiyi, son zamanlarda yavaş yavaş edebiyat, bilhassa şiir işgal ediyor. Bu vakıayı memnuniyetle kaydediyoruz. Spor hadiselerinin, bugünlük, ikinci plana çekilmesi zaruri bir aksülameldir (tepki). Gerçi, sağlam kafa sağlam vücutta bulunur ama, bazen vücut kendi sağlamlığı ile o kadar meşgul oluyor ki, biçare kafa dumura uğruyor.
Yazılar 1, Nazım Hikmet Ran
Gelen edebiyat neslinin, giden edebiyat nesline vereceği en kahredici, en kati cevap meydana eser çıkarmasıdır. Bilhassa keyfiyetten (nitelik olarak) eskisinden üstün, eskisinden ileri eser... Bu hususta görüyoruz ki gelenler gidenleri aratmaya başlıyorlar. Genç ve yeni nesil çalışıyor Filhakika, bazen genç ve yeni nesil bazı cephelerde kendini daha bulamamıştır.
Yazılar 1, Nazım Hikmet Ran
Türkiye'de tiyatro sanatının yegane "rejisörü" ve Türkiye'nin en büyük aktörü Ertuğrul Muhsin ile konuştum. Ertuğrul Muhsin Türkiye'de aktörlüğün, ayyaşlık, cahillik ve külhanbeylik ile olan gayet sıkı rabıtasını kökünden kıran birkaç sahne sanatkârının en başında bulunmaktadır. Ertuğrul Muhsin sanatın ilim ile olan alakasını anlamış ve Apostol'un meyhanesinde rakı içmekten ise her türlü sıkıntılara göğüs gerip dünyanın dört tarafında sanatını tekamül ettirmek, biraz daha fazla öğrenmek, okumak için çalışmış çabalamıştır. Bugün Muhsin Türkiye'de tiyatro sanatının yegane hakiki üstadıdır. Diğer aktörlerimiz, beyinlerine bir at sineği gibi yapışan "küçük burjuva" gururunu ve ferdiyetçiliği bırakmalı ve üstatlarından hakiki tiyatro sanatının ilmini öğrenmeye koşmalıdırlar....
(Nazım Hikmet / Aydınlık 1.1.1925)Yazılar 1, Nazım Hikmet Ran
Aydınlık mecmuası amele sınıfının fikriyatını temsil eder. Amele sınıfı peşinde fakir köylüleri ve inkılapçı münevverleri de sürüklediğinden dolayı "Aydınlık" mecmuası aynı zamanda amelelerin, fakir köylülerin ve inkılapçı münevverlerindir.
Yazılar 1, Nazım Hikmet Ran