Evleneceği gün eşini elim bir kazada kaybeden Antony , o günden sonra yalnızlığı seçer ve bulduğu kullanışlı veya kullanışsız kayıp eşyalarla ilgili hikayeler yazar. Ki kendisi zaten çok ünlü bir yazardır aynı zamanda. Ama yazarlığını sonraları sadece bu kayıp eşyalar üzerine yoğunlaştırır. Bu kayıp eşyaları , yaptığı yürüyüşlerden, gezilerden, yaptığı yolculuklardan (; ki ne olursa düğme, tek eldiven, fincan, yap boz parçası, kırık toka vb. gibi ) rastlantısal olarak bulur, nerde bulduğunu , ne zaman bulduğunu açıklayıcı bir etiket ile o eşyanın üzerine sabitler. Yıllarca bu alışkanlığı özenle devam eder. Ta ki yaşlanıp yanına bir bayan yardımcı alana dek. Hikaye böyle başlıyor ve dingin ama merak ve keyifle devam ediyor. Yer yer hüzün yer yer tebessüm eşliğinde kitap akıp gidiyor. Kitapta iki ayrı konu işliyor gibi geliyor okumaya başlarken ve hiç birbirleri ile alakaları yokmuş gibi sürüyor ancak öyle bir yerde kesişiyor ki her şey yerli yerine oturuyor. . Finali ise kesinlikle tatmin ediciydi. Belirtmeden geçemeyeceğim kitaptaki karakterlerden biri DOWN SENDROMU olan çok tatlı bir kızdı ama o ve sevenleri ona DANS SENDROMLU diye adlandırıp o gözle bakıyorlar. Bu çok gönül okşayıcı bir niteleme bence de. Dingin, huzurlu ve biraz da gizemli bir şeyler okuyayım derseniz bu kitap tam size göre derim.