“İlk bakışta zeki adamlar sanırsın, yüzlerinde ciddilik okunur, ama bütün söyledikleri şu biçim şeyler: "Falanca veya filanca, bilmem ne satın aldı, bilmem neresini kiraladı." Başka birisi: "Aa! olur şey değil; niçin acaba?" Ya da: "Falanca dün akşam kulüpte müthiş para kaybetti. Bir başkası üç yüz bin kazandı." İllallah bunlardan. Bunlar arasında insanlık nerede? İnsanlığın yüceliği, bütünlüğü nerede kaldı? İnsanlık ufak paralar haline gelmiş.”
“İçimde neler olduğunu hissetmiyor musunuz? Anlamıyor musunuz? Konuşmakta bile güçlük çekiyorum. Tam şuramda... Verin elinizi, tam şuramda bir şey, taş gibi ağır bir şey duruyor, derin bir acı duyuyormuşum gibi. Garip değil mi, acı da, sevinç de insanda aynı etkiyi yapıyor; soluğumuz kesiliyor, insanın ağlayası geliyor. Ağlasam belki rahatlarım; tıpkı büyük acılarda olduğu gibi.”
“Hayat bu, hayat. Kimi ölür, kimi doğar, kimi evlenir. Biz de boyuna yaşlanıyoruz. Değil yıllar, günler bile birbirine benzemiyor. Ne iştir bu. Keşke bugün tıpkı dün gibi dün de tıpkı yarın olsa, ne güzel olurdu. İnsan düşündükçe kötü oluyor.”
“Mesela deniz. Tanrı eksik etmesin ama bizden uzak olsun daha iyi. İnsana hüzün vermekten başka şeye yaramaz. Baktıkça ağlayacağınız gelir. Bu uçsuz bucaksız su kitlesi önünde ruh ezilip büzülür. Hiç değişmeden, alabildiğine uzayıp giden bu güzel manzarada yorulan göz, dinlenecek bir yer bulamaz.”
Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde
Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa
Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde
Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa
Bil ki seni düşünüyorum
Bir vapur yanaşırsa rıhtımına bin, acil
Örtün karanlıkları masmavi denizlerde
Ve dinle kalbimi bak nasıl çarpıyor nasıl
O bütün özlemlerin koyulaştığı yerde
Bil ki seni bekliyorum
Bir sabah gün doğarken aç perdelerini, bak
Sevinçle balkonuna konuyorsa martılar
Kendini tadılmamış derin bir hazza bırak
Dökülsün dudağından en umutlu şarkılar
Bil ki seni istiyorum
Gecelerden bir gece uyanırsan apansız
Uzaklarda elemli, garip bir kuş öterse
Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız
Ve bir gün kabrimde bir kara gül biterse
Bil ki seni seviyorum .
“Gelenler gidenlerin yerini alırdı . Çocuklar genç olurlar , evlenirler, çocukları olur ve böylece hayat bu dizgeye göre aralıksız ve tekdüze olaylar yinelenmesi olarak hissedilmeden, mezarda noktalanıncaya kadar sürerdi . “
“ Bu durumda endişelenecek , heyecanlanacak veya öğrenilecek ne vardı ki ? Varılacak nasıl bir hedefleri olacaktı ? Hiçbir şeye ihtiyaç duymuyorlardı. Yaşam durgun bir nehir gibi yanlarından akıp gidiyor , onlara yalnızca kenarında oturup , çağrılmadan gelen kaçınılmaz olayları izlemek kalıyordu .”
“Kimse onun için meraklanmayacak , öldüğüne acımayacak ya da sevinmeyecektir . Dostu da düşmanı da yoktur , ama epeyce tanıdığı vardır . Yalnızca cenaze töreni yoldan birinin ilgisini çekecek , bu kimliği meçhul kişiye saygı göstererek eğilecek , belki de meraklı olan kimileri ileri doğru koşup kim olduğuna bakacak , sonra da unutacaktır . “
Dilediğinizce deneyin . Düşmanlık ya da intikam alma duygularını uyandıramadığınız insanlar vardır . Onlara ne yaparsanız yapın , onlar size sokulup durmayı sürdürür . Fakat şunu da eklemek gerekir ki sevgilerini ölçülendirmek gerekirse onların ki hiçbir zaman en sıcak noktada olmaz . Bu insanlar herkesi sevdikleri için iyi diye düşünülseler bile , aslında hiç kimseyi sevmezler ve kötü olmadıkları için iyidirler. Eğer böyle birinin yanında bir dilenciye sadaka verecek olursanız o da bir kopek verecektir . Tam aksine dilenciyi azarlayıp , alay edip kovacak olursanız , o da aynısını yapar .
Hırsızı,sürtüğü,dolandırılmış ahmağı yaz ama unutmaki onlarda insan. İnsanlık duygun nerede ? Salt kafanla yazmak istiyorsun! diye tısladı . Sence düşünceleri dillendirmek için yüreğe ihtiyaç yok mu ?Var . Onlar sadece sevgiyle verimli olabilirler. Düşeni kaldırmak için yardım elini uzat. Yıkılanlara acı gözyaşları dök, fakat onlarla eğlenme . Sev onları. Senin gibi canlı olduklarını unutma . Sanki senin bir parçanmış gibi ilgilen onlarla . Ancak o zaman seni okumayı kabullenebilirim dedi ve tekrar kanepenin üzerinde rahat bir konum alıp yattı. Hırsız ya da sürtüğü anlatıyor ama diye sürdürdü,- insanı unutuyorlar. Onu betimlemeyi beceremiyorlar. Bunda nasıl bir sanat, nasıl şiirsel bir ifade buluyorsun ? Günahı ve kötülüğü sergile ama lütfen , sergilediklerinin şiirle, sanatla bir ilintisi varmış gibi yapma. Yani sence çevredeki her şey sürekli bir karmaşa ve devinim halinde iken tek yapmamız gereken şey doğayı , gülleri , bülbülleri, dondurucu kışı ayazını tanımlamak mı olsun ? Bizim tek istediğimiz basit bir toplum fizyolojisi. Şarkılara ayıracak vaktimiz yok.