Nietzsche'ye göre tragediya'nın doğuşu ve gelişmesi, bu birbirine karşıt iki eğilimde aranmalıdır. Bu sanat dalı, her iki iç-güdünün barışması ve bağdaşması ile meydana gelmiştir. Tragediya ilkin, satyr'ler korosundan başka bir şey değildi. Bu koro, tanrı Dionysos'un çektigi acıları okur ve haykırırdı. Satyr'lere gelince, bunlar her türlü uygarlığın arkasında saklı, yok olmaz varlıklardır. Satyr'ler meydanda göründükleri vakit uygarlığın belirli bir biçiminin sonu geldiğini, doğaya dönmemiz gerektiğini, yani Dionysos'un doğrudan doğruya egemen olma saatinin çaldığını anlarız. Görülüyor ki Satyr’ler Dionysos'un hizmetindedirler. Koro işte bu taşkın görüşü canlandırırken, günün birinde onu plastikleştirmiş, mükemmelliğe yani Apollo'luk (apollinisch) bir düzene ulaştırmış, o gün bu gün, Dionysos ile Apollo bağdaşmış, ve bundan, Yunan kültürünün merkezinde bulunan asıl tragediya, Dionysos çoşkunluklarının Apollo yoluyla gösterilmesi anlamında doğmuştur. Tragediya aslında, Dionysosluk çoşkunlukları, taşkınlıkları, doğa ile bir olmayı, acı veren tutkuyu… dile getirir. Fakat bunu, yüzüne ölçü, denge, sınırlı güzellik "maske"sini takarak başarır. Apollo'nun payı, bu "maske"dir, denebilir.