İnsandaki cinsel birleşmenin özgün nitelikleri büyük bir penisi gerektiriyor gibi görünmediği için penisin tavus kuşlarının kuyruğu ya da aslanlardaki yele gibi bir gösteriş organı olabileceğine dair popüler bir alternatif teori de mevcuttur. Bu teori akla yakın gözükmekte fakat bazı soruları da beraberinde getirmektedir: ne tür bir gösteriş ve bu gösteriş kime?
Mağrur erkek antropologlar, tereddüt etmeden kadınlara gösteriş yapmak için diye cevap verebilirler fakat bu, delillere dayanmaz. Birçok kadın penis görünüşündense erkeğin sesi, bacakları ve omuzlarıyla uyarıldığını söylemektedir.
Önemli bir örnek olarak, kadınlara yönelik magazin dergisi Viva yaptığı araştırma sonucunda, kadınların ilgisini çekmediğini gördüğü çıplak erkek fotoğraflarını yayınlamayı bıraktı. Viva'nın çıplak erkekleri ortadan kaybolunca erkek okur sayısı düşerken kadın okur sayısı arttı. Açıkça görülüyor ki Viva'yı çıplak resimleri için alanlar, erkek okurlardı. Penisin bir gösteriş organı olduğuna dair fikre katılabilsek de gösterişin kadınlar için değil de erkekler için olduğu ortaya çıkmaktadır.
Kitap modern çağda yaşayan Amerikalı bir çocuğun gördüğü rüyaları anlatması ve anlamlandırmaya çalışması ile başlıyor. Başta bunları kabus olarak düşünse de zamanla gerçekten o anda bulunmuş ve yaşamış gibi hissetmeye başlıyor. Rüyaları arasında bağ kurunca fark ediyor ki aslında gördüğü şeyler, çok eski zamanlarda yaşamış bir atamızın
İlerlemeyi şöyle özetleyebiliriz:
1. İnsanlar üremeleri için çekici gülleri, ayçiçeklerini vesaire kasıtlı olarak seçerler ve böylece çekici özellikleri üreten genleri korurlar. Bunun adı yapay seçilimdir, bu, insanların Darwin'in çok öncesinden beri bildiği bir şeydir ve herkes bunun kurtları chihuahualara dönüştürecek ve mısır koçanlarını santimetrelerden desimetrelere uzatacak güçte olduğunu anlar.
2. Dişi tavus kuşları, üremeleri için çekici erkek tavus kuşlarını seçerler (bilinçli ve kasıtlı olarak seçip seçmediklerini bilmiyoruz, ama öyle olmadığını varsayalım) ve böylece onlar da çekici genleri korurlar. Bunun adı eşeysel (cinsel) seçilimdir ve bunu keşfeden ( veya en azından açıkça farkına varıp isimlendiren ) Darwin'dir.
3. Küçük birer av olan balıklar, en çekici fener balıklarını kendi vücutlarıyla besleyerek hayatta kalmaları için çekici olanları (kesinlikle kasıtsız olarak) seçerler, böylece istemeden de olsa, üremeleri ve çekici özellikleri üreten genleri aktarmaları (ve böylece korumaları) için onları seçerler. Bunun adı (evet nihayet oraya vardık) doğal seçilimdir ve bu Darwin'in en büyük keşfidir.
Örneğin kana kırmızı rengini veren oksijen taşıyıcı molekülümüz hemoglobinin tüm 287 alt birimi bakımından şempanzeninkinin aynısıdır. Başka çoğu konuda olduğu gibi bu bakımdan da sadece üçüncü bir tür şempanzeyiz. Sıradan şempanze ve bonobolar için yeterince iyi olan şeyler bizim için de yeterince iyidir. Diğer şempanzelerden görünürdeki farklılıklarımız -dik duruşumuz, büyük beynimiz, konuşma yeteneğimiz, seyrek vücut kıllarımız ve özel seks hayatınız- genetik programımızın yalnızca %1.6'sında toplanmış olmalı.
Farklı bakteri soylarından türemiş olan mitokondri ve kloroplastların her ikisi de kendi tamamlayıcı kimyasal becerilerini, çıplak gözle görülebilecek herhangi bir canlı organizmanın varlığından milyarlarca yıl önce oluşturmuşlardır. Her ikisi de, sonrasındaki kimyasal yetenekleri için hücrelerin içine dahil edilmişlerdir ve bugün, dokunabileceğimiz ve gözümüzle görebileceğimiz kadar büyük canlıların çok büyük ve karmaşık hücrelerinin sıvı içeriklerinde (kloroplast bitki, mitokondri bitki ve hayvan hücrelerinde) çoğalmaktadırlar.
Evrimin hiç "ispatlanamadığı" iddiasına gelince, ispat bilim insanlarının şüphe ile yaklaştıkları bir kavramdır. Etki sahibi filozoflar bize, bilimde herhangi bir şeyi ispatlayamayacağımızı söylerler. İspatı matematikçiler yapabilirler. Bilim insanlarının yapabileceklerinin en iyisi, ne kadar çok uğraştıklarına işaret ederken, olguların aksini ispatlamakta başarısız olmaktır. Ayın güneşten küçük olduğu şeklindeki tartışmasız teori bile, belli bir tür filozofu tatmin edecek şekilde, örneğin Pisagor teoreminin ispatlandığı gibi ispatlanamaz. Ama devasa kanıt yığınları onu o kadar kuvvetlice destekler ki, ona "gerçek" statüsüne layık görmemek ukalalar hariç herkese gülünç gözükür. Aynı şey Evrim için de doğrudur. Evrim Paris'in Kuzey Yarımküre'de olması gerçeğiyle aynı anlamda bir gerçektir.