En çok beyaz, kahverengi, sarı, toprak renkleri ve diğer renklerde olan tüm kitap sayfalarına yakışıyor. Kelimeler iki kapak arasında anlamını koruyabiliyor. Sayfalar hem saygılı, hem şahsiyetli, hem anlayışlı hem de sadakatli: insanlar ise maalesef bu kıymetli kelimeleri kendi şahsiyetsizliklerinde eritebiliyorlar.
Hâsılı, rüzgarın bile uçurabildiği o incecik ve hafif sayfalar, kelimelere en güzel şekilde sahip çıkıp asıllarını, orijinalini koruyup, anlamlarına en güzel şekilde ev sahipliği yapıyorken, büyük bir vakara sahibken; pek az insan kelimeleri hakkı ile taşıyabiliyor, hem de tüm kelimelerin asıl görevi insana hizmet ve itaat etmekken...
İyi ki kitaplar var♡
Zeynep Evin
Kozmozçiçeği
Arapça "ehven" (daha zararsız, daha az kötü) ve "şerr" (kötülük) kelimelerinden oluşur. Kötü olan iki şeyden daha az kötü, zararı daha hafif olanı anlamına gelir ehvenişer.
1918'in sonları... Türkiye, Birinci Dünya Savaşı'ndan bitmiş bir halde çıkmış ve toplumdaki birçok aydın İngiliz ve Amerikan mandasına girmek gerektiği üzerine açıklamalar yapıyor... Halide Edip, Minber gazetesindeki makalesinde "Bütün eski ve yeni Türkiye hudutlarına şamil olmak üzere, muvakkat (geçici) bir Amerikan mandasını ehven-i şer olarak görüyoruz" diye yazdığında ilk kez ehven-i şer kavramı gündeme gelmişti.
Ardından Sivas Kongresi'nde de aynı tartışma gündeme geldi. Vasıf Bey, Sivas Kongresi'ndeki konuşmasında yine aynı kavramı kullandı: "Manda'nın isminden korkmayalım, isterseniz buna 'müzaheret' diyelim. [...] Büyük bir harpten mağlup çıktık. İngiltere'yi kendimize ebedi düşman ve Amerika'yı şerrin ehveni saymalıyız."
Ancak Mustafa Kemal Sivas Kongresi'nde 'Amerikan Mandası' ve 'İngiliz Himayesi' arasında 'Hangisi ehven-i şerdir?' diyerek tercih yapmaya çalışanlara cevabı şöyle olmuştu: 'Ehven-i şer, şerlerin en kötüsüdür!'
Arapların şarkılarında terennüm sözü olarak çokça tekrar edilen kelime. Bilhassa uzadıkça uzayan ve bıktırıcı bir hal alan şeyler için kullanılır ve Arab’ın yâlellisi gibi söyleyişinde geçer. TDK ise Arapça yā + leylī olarak "uzun ve tekrarlardan oluşan şarkı" olarak açıklar. Şimdi Sezen Aksu'nun "Adem Olan Anlar" adlı şarkısını hatırlayalım.
"Ben bu dünyaya bir türlü alışamadım
Bu yüzden insan içine karışamadım
Bana mı sordunuz adımı koyarken
Bir küstüm bir daha barışamadım
Uyumlu faniler bana uyumsuz derler
Delirttiniz beni ey ehven-i şerler
Uzlaşırsam namerdim ateşe verseler
Garanti muhabbetlere yılışamadım
Ha desen olmaz a ha desen olmaz
Birine uysa öbürüne uymaz
Yalelli yalelli yalelli o zaman
Yalelli yalelli yalelli o zaman"
Kelimelerin bir etkisinin olması, bir insanı harekete geçirmesi, durdurması,
güldürüp ağlatması: Daha çocukken bile bir muamma gibi gelirdi bu ona ve bundan etkilenmekten hiç geri kalmamıştı.
Nasıl başarıyordu bunu kelimeler?
Büyüye benzemiyor muydu?