Kalfasını azarlamaya koyulmuştu ki kapının çıngırağı çaldı birden. Eşikte biri vardı. Pencereden dışarıya göz attılar, beyin yanında az önce gördükleri uşak girdi.
“Kolay gelsin...” dedi.
“Sağ olun, hoş geldiniz...” dedi Simon. “Size bir yardımım dokunabilir mi?”
“Hanımefendim, çizmeler için gönderdi beni.”
“Onlara ihtiyacımız yok artık; bey sizlere ömür.”
“Olamaz!”
“Buradan çıkıp eve gitmesi bile nasip olmadı; arabadayken eceli geldi. Eve geldiğimizde uşaklar araba kapısını açınca yere yuvarlanıverdi. Öleli çok olmuştu. O kadar da ağırdı ki zor taşıyabildik. Hanımefendi size gitmemi isteyip, ‘Kendisi için çizme siparişi veren ve deri bırakan beyin artık çizmeye ihtiyacı yok; naaşı için en çabuk tarafından hafif terlikler diksin!..’ dememi buyurdu. Bunları söylemek için geldim.”
Bugün gittiğim cenaze evinde anladım ki ölenin yası tutuluyor elbet ama herkes bir yandan hayatına devam ediyor. yiyip içiyor gülüyor eğleniyor hayat devam ediyor. ölen kabirde Bi başına kalıyor hayatta yaptığı Bi ameller ve iyilikler onunla kalıyor. En sevdiklerin bile zaman geliyor unutmak zorunda kalıyor seni hayatın çok kısa ve boş olduğunu Bi zati bugün tekrar gördüm.