"Elinizi kızgın bir sobaya soktuğunuzda bir dakika bir saat gibi gelir. Güzel
bir kızla geçirdiğiniz bir saatse bir dakika gibidir."
Peki ya güzel kıza bakarken elinizi kızgın sobaya sokmuş gibi
hissediyorsanız? O neydi peki? Kuantum mekaniği mi?
"Elinizi kızgın bir sobaya soktuğunuzda bir dakika bir saat gibi gelir. Güzel bir kızla geçirdiğiniz bir saatse bir dakika gibidir."
Peki ya güzel kıza bakarken elinizi kızgın sobaya sokmuş gibi hissediyorsanız? O neydi peki? Kuantum mekaniği mi?
20. Yüzyılın başlarında, kimsenin tahmin dahi edemeyeceği devrimler sayesinde bütün gerçeklik anlayışımız kökten değişiverdi. Bu kadar kısa zamanda bu bilgimizde bu denli bir değişimin olduğu bir dönem bilim tarihinde görülmemiştir sanırım. 1900 yılında Max Planck'le başlayarak sürekli devam eden kuantum mekaniği, 1905 ve 1915'te tek bir
Kuantum mekaniği ile genel göreliliği birleştirdiğimizde, daha önce ortaya çıkmayan yeni bir olasılık oluşmakta: uzay ve zaman birlikte, herhangi bir tekilliğe ya da sınıra sahip olmayan sonlu ve dört boyutlu -tıpkı dünyanın yüzeyi gibi, fakat daha fazla boyutlu- bir uzay oluşturabilir. Öyle görünüyor ki bu fikir evrenin gözlemlenen pek çok özelliğini, sözgelimi büyük ölçekteki yeknesaklığını ve galaksilerin, yıldızların ve hatta insanoğlunun evrenin türdeşliğinden daha küçük ölçekli kopuşlarını açıklayabilir. Hatta bu birleşme gözlemlediğimiz zaman okuna bile bir açıklama getirebilir. Fakat eğer evren herhangi bir tekilliği ya da sınırı olmayan tamamıyla kendine yeter bir yapıysa ve de birleşik bir kuram tarafından bütünüyle betimlenmişse, bu, Tanrı'nın Yaratıcı olarak rolü konusunda derin imalar barındıracaktır.
Kimse eleştirilmekten hoşlanmaz. Hepimiz çocukluğumuzdan bir miktar kendinden şüphe duyma kalıntısı taşıdığımız ölçüde, bunu hatırlatmak pek eğlenceli değil. Birisi kararımızı veya yeterliliğimizi sorguluyor gibi göründüğünde hala kendini onaylamakta zorlanıyorsak, bu olumsuz tepki içimizde tiz alarm zilleri çalabilir.
Şu anda, sakinlik ve güven