Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gittikleri yere varmaları uzun sürmedi. Bruno, gördüğü şeylere şaşkınlıkla bakıp kaldı: Hayalinde, bütün barakalar mutlu ailelerle doluydu. Bazıları, akşamları sallanan sandalyelerde oturup hikâyeler anlatır; çocukken her şeyin nasıl daha iyi olduğunu, büyüklerine ne kadar saygılı davrandıklarını, bu zamane çocukları gibi olmadıklarını söylerlerdi. Burada yaşayan bütün oğlan ve kızların ayrı gruplarda futbol ve tenis oynadıklarını, yere seksek için kareler çizdiklerini düşünüyordu. Bir dükkân olacağını düşünmüştü ve belki Berlin'de gördükleri gibi küçük bir kafe. Acaba bir meyve-sebze tezgâhı da var mıydı? Ama sonuçta, vardır diye hayal ettiği hiçbir şey... yoktu!..
Sayfa 191 - TudemKitabı okudu
Okuma yazma bilmeyen bir çocuğun zekasını nasıl ölçebiliriz..?
Küçük çocuklar Luria’nın köylüleri gibi düşünür, sorulan her soruyu, söylenen her sözü somut anlamıyla algılarlar. Şekilleri ve biçimleri yakın çevrelerindeki nesneler olarak tanımlarlar. Daireler aydır, kareler ise oyuncak küp. .
Reklam
Sanırım ölüler bizi hiç terk etmiyorlar. Birlikte yaşadığımız anlar, yeri ve zamanı geldiğinde, küçük kareler halinde belleğimize takılıyor. Fiziki varlıklarından kurtulmuş olmanın rahatlığıyla, olmadık anlarda bizlere yarenlik etmeyi ve her şeyden öteye iyi anılmayı istiyorlar.
Daha sonra on sekizinci kitaba geçti. On sekizinci kitap, meşhur Küçük Prens kitabının özel bir baskısıydı. Fransa'da, ansiklopedik boyda çizimler yapılarak, normalden çok daha kalın ve özel adetli üretilmişti. Eren kitabı görünce birden zihninde kareler canlandı. Annesiyle defalarca bu kitabın içindeki çizimlere bakmışlar, annesi de kitabı Türkçe başka bir tercümesinden ona seslendirmişti. " Sadece çocuklar ne aradıklarını biliyorlar."
Sayfa 274 - Yediveren YayınlarıKitabı okudu
Aynı kağıda zaman ve sabırla yeni çizgiler çizmekle, birazını silmek, birazını kalınlaştırmakla, bir köşesine renkli çiçekler, bir diğer köşesinde ne yaptığını düşünmeden küçük kutular, kareler, spiraller çizmekle de ilgili hayat. Çalışmakla, pişirmekle, bazen gayret, bazen pes etmekle, kendini içinde iyi hissedeceğim rahat bir sen yaratmakla ilgili.
"Bruno, gördüğü şeylere şaşkınlıkla bakıp kaldı: Hayalinde, bütün barakalar mutlu ailelerle doluydu. Bazıları, akşamları sallanan sandalyelerde oturup hikayeler anlatır; çocukken her şeyin nasıl daha iyi olduğunu, büyüklerine ne kadar saygılı davrandıklarını, bu zamane çocukları gibi olmadıklarını söylerlerdi. Burada yaşayan bütün oğlan ve kızların ayrı gruplarda futbol ve tenis oynadıklarını, yere seksek için kareler çizdiklerini düşünüyordu. Bir dükkân olacağını düşünmüştü ve belki Berlin'de gördükleri gibi küçük bir kafe. Acaba bir meyve-sebze tezgahı da var mıydı? Ama sonuçta, vardır diye hayal ettiği hiçbir şey... yoktu! Sundurmalarının altında sallanan sandalyelerinde oturan büyükler yoktu!.. Gruplar halinde oyun oynayan çocuklar yoktu!.. Meyve-sebze tezgâhları olmadığı gibi, Berlin'deki gibi bir kafe de yoktu!.. Bunun yerine, toplanıp oturan insan grupları vardı. Hepsi yere bakıyor ve berbst bir şekilde mutsuz görünüyorlardı. Tek ortak noktaları, hepsinin korkunç derecede zayıf, gözlerinin içeri çökmüş ve kafalarının kazınmış olmasıydı..."
Sayfa 191 - TudemKitabı okudu
Reklam
Çocukları yarış atı gibi koşturan TESTçi öğretmenlere...
Yaşamında ilk kez okula giden, okulun eşiğini aşarak eğitim yaşamına adım atan her çocuk, sınıfa Luria’nın köylülerinin bir minyatürü olarak, beraberinde sözellik dünyasının büyülü heyecanını sürükleyerek girer. Bu çocuk okula yalnızca henüz tam olarak anlaşılamayan bazı niteliklerini getirmekle kalmaz, aynı zamanda dünyayı öğretmenine ve okula tümüyle yabancı bir şekilde algılatmaktadır. Bu algılama biçimi öylesine farklıdır ki, koca bir öğretmen ve idareci ordusu bile çocuğun önündeki en az sekiz yıllık öğrenim yaşamında nasıl bir başarı göstereceğini testlerle ölçemez. Çocuğun sözellikle arasındaki sıkı bağ, onu tıpkı Luria’nın köylülerinde olduğu gibi, böyle zamansız psikometrik girişimlerden korur. Kimse çocuğun zekâsını ölçemez çünkü tüm ölçüm araçları okuryazarlar için tasarlanmıştır. O durumda bir çocuk ancak gözlemlenebilir, davranışları ancak tartışma yoluyla değerlendirilebilir. Arkadaşlarıyla oynuyor mu? Paylaşmayı biliyor mu? Yalnız bir çocuk mu? Bütün bu sorular çocuğun içinde bulunduğu grupla arasındaki ilişkileri tanımlamaya yöneliktir çünkü çocuk hâlâ kendini bir kabilenin üyesi gibi hisseder. Küçük çocuklar Luria’nın köylüleri gibi düşünür, sorulan her soruyu, söylenen her sözü somut anlamıyla algılarlar. Şekilleri ve biçimleri yakın çevrelerindeki nesneler olarak tanımlarlar. Daireler aydır, kareler ise oyuncak küp.
Deneyim ve a priori Bilgi
a­dece duyulara dayanan algıya başvurmak, dayanmak söz konu­su olursa, çok kolayca Sofistlerden Protagoras’m şu düşünce­siyle karşılaşılır: İnsan, hem de her tek insan, içinde bulunduğu duruma göre her şeyin “ölçüsüzdür. Zira algılar, duyu verileri, daima duyu organlarının durumuna göre görelidir; yani onlarındurumuna bağlıdır. Soğuk bir ele ılık
Sayfa 76 - DOĞUBATI YayınlarıKitabı okudu
32 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.