Çünkü sen sadece mantıksın. Duygunun zerresi yok içinde. Oysa insan mantık kadar duygudur. Yaşam yalnızca mantıktan oluşmaz, öyle şeyler vardır ki, hiçbir anlamı olmamasına rağmen bizi mutlu eder...
Yazgısı, önemsiz olayların tozuyla dumanının altında kalmıştı. Çünkü insanlık tarihi davetsiz misafirleri sevmezdi; kahramanlarını kendi seçer, ne kadar usandırıcı bir çabaya girerlerse girsinler hakkı olmayanları acımasızca geri çevirirdi; talihin ilerlemekte olan arabasından bir kez düşen kişi, arabaya bir daha yetişemezdi.
Kalabalıklar içinde onlarca yıl yüzmüş ve bu kalabalıkların onu taşıyıp beslediğini asla anlamamıştı, ama şimdi bir balık gibi yalnızlık sahiline vurmuştu, çaresizlik ve şahlanmış acılar içinde çırpınıyordu.
Ne garip hal! İnsan dünyaya hangi bakış açısından bakarsa o bakış açısının gerektirdiği bir şekilde görür. Meyhanenin birisinde yükünü tutmuş, rakının parlaklığı gözlerine yansıyıp gözleri parıl parıl parlayarak sokağa fırlayan bir sarhoşun attığı naralar, yalnız neşesinden ibaret değildir; belki o halde gözlerinin bütün âlemi neşeli görmesinden dolayıdır.
...aşkı, sağaltımı kendi içinde olan, başkaldıran bir hastalık olarak niteliyordu, çünkü bu hastalığa yakalanan insan sağaltılmayı dilemez; aşk acısı çeken iyileşmek istemez.
Hafızamızın, biz yaşlandıkça fazla yük taşımak istemeyen huysuz bir yük hayvanı gibi attığı ağırlıklar en sevmediği yükler midir, en ağırları mı, yoksa en kolay düşenler mi?
Müşterilerinin bir elbiseyi değil, aslında bir hayali satın aldıklarını açıklamış. O elbiseyi giyen "ötekiler" gibi olabilme hayaliymiş asıl satın almak istedikleri.
"İnsan terk ederken bir sebep gösterir. Bunu söyler. Karşısındakine cevap verme hakkı tanır. Öyle durup dururken gidilmez. Yok, çocukluk bu."
-Marcel Proust
-Gerçekten aşıksın, buna inanıyorum, yalnızca kafadan. Aşık olduğunu sanıyorsun sen...
-Bu, aşık olduğunu sanmaktan başka bir şey değilse, aşık olmak nedir ki?
-Ah dostum ah! Bu sandığından daha da karışık!