Zünnûn el-Mısrî, “Yemekle doldurulan bir midede hikmet durmaz” buyurmuştur. Zünnûn’a tövbeden sorulunca, “Avam günahlardan tövbe eder, havas ise gafletten tövbe eder” diye cevap verdi.
Haris Muhasibi şöyle demiştir; “Bir kimse batınını murakabe ve ihlasla sağlamlaştırırsa Allah onun zahirini mücahede ve sünnete tabi olma haliyle süsler.”
Üstat Ebu Ali’nin elyazısı ile şöyle bir yazı görmüştüm: Sufinin birine, Allah nerededir? diye soruldu. O da, Allah seni nefsinden kurtarsın ve kendisiyle kılsın. Göz göre göre Allah nerededir, sorusu sorulur mu hiç! diye cevap verdi.
Sayfa 88 - Sufilerin Akait ve Tevhid Meseleleri Hakkındaki İnançlarının AçıklanmasıKitabı okuyor
Bunların kalplerini ilahi sır cevherleri için kaynak kıldı. Ümmet içinde ilahi nurların doğduğu mahal olma hususiyetini onlara bahşetti. Sıkışık durumlarda kalan halkın sığındıkları mercii bunlardır. Bütün bunlar hallerinde (nefisleri ile değil) Hakk ile beraber ve hakkın iradesiyle bulunurlar.
Kuşeyri Risalesi'nde geçtiğine göre Bişr-i Hâfi hz.'nin bulunduğu yüksek mertebeye dört ahlak vesilesiyle nail olduğu bildirilmiştir. Bunlar Allah Resulü'nün (s.a.v) sünnetine uyması, salihlere hizmet etmesi, din kardeşlerine samimiyetle nasihatte bulunması ve ashab-ı kiram ile ehl-i beyti çok sevmesidir. Bu hasletlere bakarsak İslam tarihi boyunca faziletli kim varsa hepsinin ortak hususiyeti olduğunu görürüz.
Tasavvuf ahlâkında nefse karşı verilmesi öngörülen bu savaş, bir nevi iradeyi hür kılma, insanın ahlâkî mükemmelliğe ulaşmasını ve Allah’a yakınlaşmasını önleyen bedenî ve dünyevî tutkuların bağımlılığından kurtulma mücadelesidir. Bu açıdan tasavvuf ahlâkında hürriyetin büyük bir değeri vardır. Mutasavvıflar, insanın şuurunu meşgul eden Allah’tan başka her şeyin hürriyeti kısıtladığı ilkesinden hareketle cennet nimetlerini arzulamayı bile gerçek hürriyete aykırı görmüşlerdir (Kuşeyrî Risâlesi, s. 365).
“Sebep ve tabiat kanununa ne kadar çok önem verilirse, ilahi iradeye o kadar az ehemmiyet verilir. Sebep ile ilahi irade arasında ters orantı vardır.”
(Kuşeyri Risalesi)
Hakîm-i Tirmizıye 'Halkın sıfatı nedir?’ diye sorulunca o şöyle demiştir: ‘Apaçık bir âcizlik içinde iken büyük davalara kalkışmak... (Kuşeyrî Risalesi, Abdülkerim Kuşeyrî).