Ben ne yaptım? Bir hududu zorladım. Kendimin dışına çıkmak isterken, kendime rast geldim. Meğer kul olduğumu anlamak için Allahlık taslamalıymışım! Meğer nasıl yaratıldığımı anlamak için bir adam yaratmaya kalkmalıymışım!
-Mansur, sana inanıyorum. Senin yanında gömleğimi yırtabilirim. Senin yanında ağlayabilirim. Mansur çok fenayım. Düşüyorum. Dipsiz bir uçuruma sarkıyorum. Yakalayabildiğim bir iki ot tutuyor beni. Bu otlar sökülüyor. Yumuşak toprağın içinden kökleriyle beraber geliyor. Düşüyorum.
-Hüsrev sen dünyanın en kuvvetli insanlarından birisin. Bu buhranı yeneceksin. Kendini kurtaracaksın eminim.
-Hiçbir şeye yanmazdım. Bu kadar gülünç olmasaydım.
-Gülünç olmak mı? O sana göre değil. Herkes gülünç olabilir, sen olamazsın.
-Alemin maskarası oldum. Zehir yutturulmuş sokak köpeklerinden farkım yok. Kaldırımlar üstünde can çekişiyorum. Genç, ihtiyar etrafımda halkalanmış. Herkes beni seyrediyor. (Parmağını uzatarak meçhul birini gösterir.) İşte yazdığını yaşayan adam! (Eli kaskatı düşer) Beni bu gülünç kadere insan iradesi sokmadı. Tepemde başka bir idare var. Onu bir kanat gölgesi gibi, üzerimde duyuyorum. Fakat elimle tutamıyorum... O böyle istiyor.
Alemden gizli tek bir sırrım kaldı. İçimdeki kıyamet! Kimse bir şey bilmiyor. Bakma kıvranışlarıma! Bakma ağzımın dikişlerinden sızan hırıltılara! Bakma beni çıldırıyor sanmalarına! Bilmiyorlar. Söyleyemiyorum. İstesem de söyleyemem. Söylesem de bir şey anlaşılmaz.
Muvazenemi kaybediyorum, öyle mi? Muvazene dediğin ne? Dünyamı kaybediyorum. Dünya benim için artık o dünya değil. Kırk sene içinde yaşadığım alem, o alem değil. Kırk sene inandığım hakikatler, başımı bir yastık gibi dayadığım emniyetler, üstüne binalar kurduğum nisbetler, avucumdan kayıp gidiyor. Hiçbir şey eskisini andırmıyor. Her şeyin içinden bir başka yüz çıkıyor. (Titreyen parmağını eşyanın üzerinde dolaştırır.) Şu koltuk, koltuğa; şu ayna, aynaya benzemiyor. Hangi dünya doğru, bu mu, evvelkisi mi? Bana hala laf söylüyorlar. Dünyam elimden gidiyor. Bir el, altımdan bir şey çekiyor. Bir masanın örtüsü gibi bir şey. Onu çekiyorlar. Her şey devriliyor. Her şey onunla beraber kayıyor. (Geri geri bir koltuğa doğru gidip koltuğun ayaklarına çarpar) Dünyam elimden gidiyor. Yerine başka dünya geliyor. Nasıl bir dünya, anlatamam. (Koltuğa çöküverir) Etimi cımbızla lif lif koparsınlar, bu dünyayı görmeyim.
Bana gözümden bir takım perdeler kalkıyormuş gibi geliyor. Hepinizi başka türlü görüyorum. Hepinizden korkuyorum. Bütün münasebetlerimden ödüm patlıyor.
-Hayatta neler olur, olduğu için inanırız. İş hayale binince itirazlar üst üste yağar. Çünkü sadece bir tasavvurdur, bir nazariyedir, hayatın kendisi değil. Ne kadar benzeri olursa olsun, kendisi değil. Bu tıpkı manevrayla bir harp arasındaki farka benzer. Birinde tahta kurşun atılır, öbüründe sahici; birinde ölü taklidi yapılır, öbüründe ölünür. Buna rağmen harpte aranmayan mantığı manevrada ararlar. Hayat bir şeyi yapınca o şey tamamdır. Olur musu, olmaz mısı yoktur. Hayat yapar, izah etmez ve kabul ettirir. Bütün sanatı burada. Bizse hayattan soramadığımız hesapları bir tasavvurdan isteriz.
-Mantıktan da büsbütün vazgeçemeyiz ya.
-Kim diyor vaz geçin diye? Amma onunla her şeyi halletmeye bakmayın! Hadiselerin sırrı en az çerçevesindedir. Çerçeveyle ne uğraşırsın? Tabloya bak ! Korkarsın!