Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Fikirde, sanatta, anlayışta, anlatışta, buluşta, tutuşta, toplayışta ve nihayet yaşanmaya değer hayatın ölçülerini billurlaştırma işinde, dünyanın en büyük adamı olmak isterdim; nefsim için değil de, sırf O'nun ümmetinden en hakir ferde düşen liyakat payını ve üstünlük derecesini göstermek için...
Liyakat en iyi okuldan mezun olmak değil, kendini en iyi şekilde hayata hazırlamaktır. Liyakatli dediğimiz, yetkin ve kişilik sahibi insandır. Birikim ve zekâsını kötüye kullanmayandır.
Reklam
"Meritokrasi"* eski bir anti kavramdır ve en aşağılık toptancı yaklaşımlardan birisidir. Bu kelime akıl ve kuvvet arasındaki farkı ortadan kaldırmaktadır: Yetenekli insanları siyasi yöneticilerle ve bu insanların yaratıcı başarılarının gücünü de siyasi güçle eşit tutmaktadır. Kelime, özgürlük ve zorbalık arasında fark olmadığını söylemektedir: Aristokrasi, siyasi olarak yerleşik bir elit tarafından gerçekleştirilen zorbalıktır ve demokrasi de çoğunluk tarafından gerçekleştirilen bir zorbalıktır. Hükümet, bireysel hakları koruduğunda da sonuç hüner veya "liyakat" tarafından gerçekleştirilen bir zorbalık olur. ("Layık olmak" kelimesi "hak etmek" anlamına geldiği için, özgür bir toplum adaletin tiranlığıyla yönetilir.)
Sayfa 156 - Pegasus Yayınları - Çeviren: Nejdet Kandemir - I. Baskı: İstanbul, Kasım 2021 •İsimsiz Bir Mektup, 1973 *Çoğunluğun yönetimi anlamındaki demokrasiyi eleştirerek, en liyakatli olanlann yönetmesi gerektiğini ifade eden yaklaşım.Kitabı okudu
Bizim memlekette ister istemez bazı şeyler sizi içine çekiyor; negatif olanlar. Bunca güzelliğe ve potansiyele rağmen, etrafta kendini çok baskın bir şekilde gösteren negatiflik var ve bundan kaçamıyorsunuz. Bir anda kendinizi birçok şeyden şikâyet ederken buluyorsunuz, Ucu dolaylı ya da dolaysız olarak size de dokunan şeylerden... Adaletsizlik, hukuksuzluk, ekonomi, kadın hakları, hayvan hakları, özgür yaşam, özgür düşünce, yaşam kalitesi, yeşil alan, sosyal güvence, estetik, eğitim, görgüsüzlük, gösteriş hastalığı, maço ve feodal kültür, şiddet, liyakat ve niceleri...
Gürgen ÖzKitabı okudu
Atatürk ,Menderes’i öne çıkarıyor
Kastettikleri o zaman daha “Menderes" olmayan, Adnan Bey idi. Anlatılanlar üzerine çok sinirlenerek Adnan Bey’i çağırmıştır. Bunun üzerine Adnan Bey arza başlamıştır ki boş bir insan değildir, zira, askerliğini yedek subay olarak yapmış, İstiklâl Madalyası almış ve Amerikan Koleji’nde okumuştu. Memleketin halini, çiftçinin durumunu, ihmali, bürokrasinin tutumunu anlatıyor. O anda Atatürk'ün tavrı ve yüzü değişmeye başlıyor. “Sen bunları bana bir layiha halinde ver” diyor ve ondan sonraki dönemde onu Aydın’dan mebus yapıyor. Bu bir zihniyettir. Ancak Türk cemiyetinde bu tip liderler çok azdır.”
“...hiçbiri liyakat sahibi değildi fakat hepsi rezilce öyleymiş taklidi yapıyordu; hepsi bir şekilde monsenyör'ün tarikatının bir parçasıydı, bu yüzden de herhangi bir maddi getirisi olan tüm devlet pozisyonlarında bunlar görev alıyor, paraya para demiyorlardı.”
Reklam
Askeri bilgiden yoksun subaylar; geminin ne olduğunu bile bilmeyen denizciler; devletin gidişatından bihaber devlet memurları; şehvetli bakışları, gevşek dilleri ve gayriahlaki yaşamlarıyla, olabilecek en dünyevi din adamları oradaydı; hiçbiri liyakat sahibi değildi fakat hepsi rezilce öyleymiş taklidi yapıyordu; hepsi bir şekilde Monsenyör’ün tarikatının bir parçasıydı, bu yüzden de herhangi bir maddi getirisi olan tüm devlet pozisyonlarında bunlar görev alıyor, paraya para demiyorlardı.
Sayfa 135Kitabı okudu
….Bununla birlik­te, aynı doğrultuda, daha az tartışılan fakat daha ihtilaflı ve bütün hatları ile nispeten daha başarılı bir arayış daha vardı: toplumsal özgürlük, bilhassa toplumda haklarından mahrum edilmiş unsur­ların haklarının geri verilmesi. İslam, prensipte güçlü bir eşitlikçi niceliğe sahiptir. İslami eserler ve gelenek, herhangi bir şüpheye ma­hal vermeyecek şekilde miras kalmış her türlü toplumsal ayrıcalığı reddeder ve kınar. İster ırksal ister toplumsal olsun, rütbe ve itibarı belirleyen liyakat, onur ve şahsi başarıdır, nesep değil. Fakat gerçek­te, diğerleri gibi Müslümanlar da elde ettikleri başarıları çocuklarına aktarma konusunda can atarlar. Bu nedenle, doğum ve statü ile sağ­lanan ve güce ve zenginliğe dayanan, kendini tekrar eden bir yeni elitler yaratma eğilimi vardır. Toplumsal eşitsizlikler İslam yüzün­den değil, ona rağmen ortaya çıktı ve yakın geçmişe kadar, sınıflar arasındaki sosyal sınırlar Hıristiyan Avrupa'ya kıyasla daha esnek ve daha geçirgendi. Fakat, İslami öğretide statüsel ya da sınıfsal eşitsizlikler prensip­te reddediliyorken, pratikte bu daha gevşektir, İslam şeriatı tarafın­dan onaylanmamış ama düzenlenen ve uygulanan başka eşitsizlikler vardı. Üç temel eşitsizlik vardır: erkek ve kadın arasında, inanan ve kafir arasında, hür ve köle arasında.
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.