Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

ece

ece
@madamrosa
benzediğinde yanan bir mendil yanan dinamite işte öyle dişimi sıkıp gömüldüm kederime
3 okur puanı
Mayıs 2018 tarihinde katıldı
ece tekrar paylaştı.
Ayağınızın altındaki her şey gittikçe çatırdarken nasıl yaşayacaksınız?
Reklam
ece tekrar paylaştı.
Yenilgim, yalnızlığım ve ıssızlığım; benim için binlerce galibiyetten daha değerlisin.
Sayfa 43
bir şekilde, bütün acıları gördüğümü, bütün hıçkırık cinslerini duyduğumu düşünüyordum. sanki, dünyayı bacaklarının arasından çıkarmış bir kadın gibiydim. her yerini ve her şeyini biliyordum, doğurduğu bebeğini tanıyan bir anne kadar... her şeyi bildiğim için vasiyetimde tek bir cümle olacaktı: "beni yüzüstü gömün. çünkü yeterince gördüm!"

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
ben de sıyrılabildiğim her şeyden sıyrıldım daha uzağa gidebilecek kadar hafif olmak için. ama olmadı. terk ettiğim her şeyin ağırlığı binle çarpılıp, beynime yerleşti. hafiflemek bir tarafa, daha da ağırlaştım. söküp attıklarım tonlarca kabus olup döndüler bana...
ve nefesimi tuttum. en derine, en dibe inebilmek için. bıraktım kendimi hayat okyanusuna. beni dibe çeken zihnimin ağırlığıydı. ve dibe daha çok vardı. ama gidiyordum. yavaş yavaş. ayaklarına beton dökülmüş bir mafya kurbanı gibi... en derine. dünya yuvarlak. hayat da öyle. en derini aynı zamanda da en yükseğidir hayatın. nereden baktığına bağlı. nerede doğduğuna. doğduğun yerden ne kadar uzaklaştığına bağlı. elindeki şişede ne kadar hayat kaldığına bağlı.
Sayfa 205
Reklam
kapının beyazı gözümü alıyor. yürüyorum. kilometreler gibi geliyor bana, attığım her adım. sanki dünyayı turluyorum ufacık odada. ben uyurgezerim, diyorum. sayiri filmenam. hem hayal ederim, hem yürürüm. ufacık bir odada volta atarken -ki dört volta sonrasında güzergahı ezberlediğimden kapatırım gözlerimi- meksika'dan çin'e giderim. oradan da cennete. sonra kanada'ya. oradan da cehenneme. bavula gerek yok. kendimi götürmem yeter. tanımam yeter, gittiğim yerlerden ve insanlarından iğrenmem için. benim ilacım böyle küçük odalardır. böylesine atılan voltalardır. beş adımda aşılan denizler, beş adımda tırmanılan dağlardır. perdenin havalanışı okyanustaki kasırgadır. kapının beyazı alaska'nın karıdır. sarı duvarlar sahra çölü'dür. kinyas'ı yanımda götürdükten sonra her yer aynıdır.
ece tekrar paylaştı.
"O artık, sadece görünmesi bile eski kullarını kızdıran devrilmiş bir ilahtı."
ece tekrar paylaştı.
Kendi isteklerimle yaşayabildiğim sürece, kurduğunuz yapıya tek bir tuğla koyarsam kahrolayım.
saati okumayı bildiğimi zannederdim. meğer siyah çizgilerin arasını okumakmış marifet. zamanın satır aralarını okumak. burada öğrendim.
öyle bir cennet ki adalet, adaletsizliği unutmaktan geçiyor! muhteşem! olağanüstü güzellikte bir cennet! havası bile elmas tozlarıyla dolu. parlıyor! buz tutmuş elmas tozları! kristal tozları! öyle bir cennet ki güneşi, bir güneş resmi kadar ısıtıyor. öyle bir cennet ki beyaz güneşi gökyüzünde bir O harfi. kim, diye soruyoruz. seslerimiz dört duvara çarpıp dört kez bize "sen!" diyor. beyaz gövdeli zenci köpeklerimiz var. adları da var. ama onlar birer heykel. çağırınca gelmiyorlar artık. cennetin kapısını bekliyorlar. karla karışık toprağa gömülebilmek için kulakları dik donuyorlar! öyle bir cennet ki, paslı demirin bile aksakalı var. bizi saran tel örgüler beyaz angoradan örülmüş. havası havlamayı bırakmış, ısırıyor. beyaz ağzı etimizle dolu. bu yüzden sessiz bir ayaz var. saçaklardan sarkan mızrak dişleri ensemize saplanmış. gazete kağıdı gibi buruşmuş derimizde mor diş izleri, bekliyoruz. cennetten kovulmayı. bembeyazız. soğuk. donmak. çözülmek. tekrar donmak. daha fazla hiçbir şeye gerek yok, fiilleri çekmeye bile. herkes kalsın yerinde. bıraksınlar, yaslansın göğsüm sırtlarına, ılıklaşsın enseleri nefesimle. yavaş yavaş sokayım dilimi derilerine. aksın içlerine hayatımın zehri. yirmi adet mermi. muhteşem! hepinizi geberteceğim! ama hepinizi!
Reklam
"intihar, akla düşen bir damla asittir. onunla yıkanmasını bilmeyen delik deşik olur ve erir. bu yüzden intiharın eşiğinden dönen yoktur. oraya varan orada yaşar. oraya varan orada ölür. şimdi sen de o eşiktesin. o eşiğin altında. ölene kadar. korkma, sağlamdır yerin. üstüne gökyüzü çökse, yıkılmaz zihnin. çünkü durduğun yerde, umursamayacaksın insanlığı. ama unutma, tırnağın kırılsa mermiyle dolduracaksın ağzını."
kırıyordum. madem insanın hayvandan farkı alet kullanabilmesiydi. insanın kullandığı ilk alet de başka bir insandı: ben! verilmemiş emirleri bile yerine getirmeye hazırdım. çünkü gök ile yer arasında sıkışıp kalmıştım. iki beyaz arasında. preslenmiştim. kubar gibiydim. kar topunun içine sıkıştırılmış bir çakıl taşı gibiydim. yaracak kafa arıyordum. ama kanayan sadece ellerim oluyordu. taşıyan, temizleyen, donan, çözülen, kasıklarımı okşayan, selam veren ellerim. kulaklarımı tıkayan, yüzümü kapayan, boğazımı sıkan ellerim. avuçlarımdaki çizgiler derinleşmiş, yarıklarda siyah nehirler akıyordu. simsiyah deltalar. ben yıkıyordum ama sular daima yükseliyordu. ne gelecek ne kader. hiçbiri okunmuyordu. bollaşmış derileri sıyrık, çatlamış tırnakları kırıktı. ama umursamıyorduk. ne ellerim ne de ben. bağırmıyorduk. ağlamıyorduk. yumruklar dolusu çığlıklar atmıyorduk. çünkü sessizliğin şart olduğunu biliyorduk. düşünmek için gerekiyordu.
aklım bir bataklıktı. her şeyi içine çekiyordu. ne zaman geri bırakacağıysa belirsizdi. kalemi saplayıp, kağıttan akacak kanın sıcaklığıyla ısınmayı umuyordum. kafamı dilimleyip, her bir dilimi kızartmak istiyordum. yazıyordum. ve mutlaka bir emir geliyordu. daha fazla düşünemeden.
Sayfa 50
ece
1000Kitap'a katıldı.