RAB benim ışığım, kurtuluşumdur, Kimseden korkmam. RAB yaşamımın kalesidir, Kimseden yılmam. Çünkü O kötü günde beni çardağında gizleyecek, Çadırının emin yerinde saklayacak, Yüksek bir kaya üzerine çıkaracak beni. Mezmurlar 27:1, 5
Hayriye abla biliyor musun benim sol anahtarım nasır tutmuş. Biliyorum şimdi diyeceksin ki: ilahi şapşal kız sol anahtarı nasır tutar mı hiç?
Tutarmış işte Hayriye abla. Yüzüne tüm kapılar kapanınca küsermiş insan. Solu nasır da tutarmış kir de pas da..
Karıncalanırmış içi bazen. Küçük ayakarıyla arşınlanırmış güzel hayaller o paslı kilidin
Bu içimdeki sıkıntı bir türlü geçmek bilmiyor Şükran.. Her gün daha zifiri bir karanlığa uyanmak..
Güneş hiç.. benim pencereme doğmayacak mı Şükran?
Soru işaretleri kafamda. Soru işaretleri, kafamdaki halatta Şükran. Bir gün.. bir gün o halata kanca olacak.
Ne çok acı çektim ne çok kırıldım bu hayattan. Bir gece. Ay bile bize küsüp saklanacak bulutların ardına.
Işte o gece Şükran.. Bir çiğlik olacak seni derin uykundan uyandıran.
Sakın ola korkmayasın o akşam. Beni bir anlayan sen, sessiz çığlıklarımı yutan.
O gece yahut ne desem o akşam işte. O gece bir annenin feryatlarına kulaklarını tıkama Şükran.
Ne çok içime işlemiş bu hayat benim. Içli bir şey olup çıkmışım baksana!
Haa bir de unutmadan. Beyaz kefenlere sardırmayasın beni sakın! Daha beyaz duvağımı kafama takıp kırmızı kuşağı belime dolamadan..
Ne bahtsız bir kader Rabbim!
Gelinden önce kefene sarılmış cesedini almak!
Aman Şükran. Üzülme ama. Hem ne derler ölmüşle olmuşa ne çare ölen ölüp olan olduktan sonra. Hem sana bir şey diyeyim mi?
Zaten bu yasak bu gizli bir sevda. Gitsem
de kalsam da gönlüme bir gam salacak.
Gayrı giderken ben bu ellerden Şükranım;
Son ricamdır, sevdiğimin ellerinden son bir kez tutayım.
Günler geçiyor işte. Zaman da hayli daraldı.
Daraldım Şükran. Daraldım. Sığamaz oldum içime. Ne de içine..
Geçer denilen hicbir şey geçmiyor.
Öyle elem dolu bir hayat ki
Ben bitiyorum o bitmiyor..
Nerden bilebilirdim, o yarım kalmış çığlığın, kucağındaki bebeğin öldüğünü fark edince ağzı diğerleri tarafından can havliyle kapanmış bir anneden geldiğini? Bilsem de fark eder miydi? Hiç sanmıyorum, çünkü artık 11 yaşındaydım.
Şimdi kendime bir hikaye anlatacağım ve artık sadece buna inanacağım. Çünkü ne zaman dönüp baksam geçmişe, görüyorum ki yine değişmiş. Ya bir coğrafya eksilmiş ya da bir tarih eklenmiş. Hicbir şey yerinde durmuyor bu hayatta. Hiçbiri memnun değil yerinden. Belki de hiçbir şeyin yeri yok aslında. Onun için sığmıyorlar, bıraktığın çukurlara. Halbuki sırf onlar için, boylarını ölçüp de ona göre kazmışsın. Ama hiçbir halta yaramıyor! Hepsi de gözünü kırpmanı bekliyor. Kaçıp gitmek için. Ya da yer değiştirip seni delirtmek için. Özellikle de geçmişin...
Ve artık zamanı geldi... Hatırladığım ne varsa, hepsini bir defada anlatıp mühürlemenin. Çünkü bu son! Bir daha dönüp bakmayacağım geçmişe. Aynada bile suratına bakmayacağım. Anlata anlata yiyip bitireceğim onu. Sonra da bir kürdanla dişlerimden kazıyıp tabanlarımla çiğneyeceğim. " Şimdi"den ibaret kalmanın tek yolu bu...
Meğer babam bir çırak arıyormuş kendine. Eti de kemiği de iliği de ona ait bir çırak. Kazancını bir başkası ile paylaşmamak için suç ortağı olmak istiyormuş oğluyla.
"Geleceksin!" dedi, gittim. Ben o yaz, karnemi alır almaz, bir insan kaçakçısı oldum. Dokuz yaşında... Pek farklı yoktu aslında, bir insan kaçakçısının oğlu olmaktan...
" Şimdi düşünüyorum da babam bir katil olmasaydı eğer, babam da olmayacaktı belki. Çünkü bana sadece bir katil babalık edebilirdi. Onu da zaman gösterdi..."
Bir kitap. Sadece yazı cümleler ve noktalama işaretlerinden oluşan kâğıtlar bütünü. Matbaadaki makinelerinin yağlarının hala sayfalarında koktuğu bir kitap! Nasıl bir insanı bu kadar etkileyebilir?