Doğdum. Kızdım.
Bu dünyaya hiç gelmemiş saydılar
İlk avazda beşik kertip kaderimi yazdılar
Bez bebekle oynatmadan otlaklara saldılar
Mahsul biçtim, hayvan güttüm
Yeşermeden büyüdüm .
Benim bulunduğum günlerde,her ev,
zengini,fakiri,arpa ekmeği yiyordu.
Pek çoğunda onu da bulamıyordu. Mart deyince açlık,açlık dedim ya
öyle acından ölen yok.
Doktor bilmiyorlar.Hastaların derisini her derde dava diye bir koyunu yüzüp
derisini sıcak sıcak sarıyorlar bedene
Okul miktarı az ve okuma yazma ora
nı düşük.Okulda sıra yok.Kuru yerde
oturuyorlar.Çoğu okumayı çat pat askerde öğrenmiş.
Çoğu eski beylerin elinde olan tarla miktarı da az.Tarların çoğu mahsul vermiyor.
Doğu koyun memleketi ama koyunla
rın çoğu zenginin elinde.
Köyde şapka giyen pek az kimse var,
Köydeki erkeklerin kadınların hepsi tarikatlı.Böyle giyinmenin sebebi parasızlık.ma şapkayı sevmiyorlar.
Kadınların kıyafetleri düzgün.Düzgün ama ayaklarının çoğu yalınayak.Ayağı
önem vermiyorlar.Kadınlar düğünde
yedi,sekiz,on entariyi üst üste giyiyor
lar.Burunlarına hızma dedikleri,küpeye benzer gümüş bir zincir takıyorlar.Boğazları boncuk dolu.Çoğunluğu bir kiloyu geçer.Bu
boncuklardan ayak bileklerinde de
var.Suları iyi olan pınarları var.Pınarların içinde tezek parçaları
yüzüyor.
Birkaç zenginin dışında kimsede hamam yok yıkamanda.
Doğu kalkınmalıdır.
Aynı kitabı birden fazla okumak mı yoksa her defasında farklı kitap okumak mı? Peyami Safa aynı kitabı birden fazla okumaktan yanadır. Çünkü okumak hızlıca bilgileri zihne almak değildir. Okuyucu zihni ile kitap, mahsul verme olgunluğuna erişene kadar hemdem olmalıdır. Ona göre okuma eylemi fikirlerin neşet ettiği verimli bir topraktır. Aynı zamanda okur ürün almak için bir çiftçi sabrı göstermelidir.
Önümüzdeki yıllarda dünya nüfusu 9 milyara doğru giderken, küçük ve verimsiz tarlaların, yüksek mahsul verebilen daha büyük ve daha verimli tarlalara dönüşmesi yönündeki baskı gittikçe artacak.
1939 yılında Diyarbakırın 21 kilomet
te doğusunda Köprübaşına;üzeri kiremitli,iki göz,bir de ahırıyla 94 ev yapılıp içerisine 500’den göçmen yer.
leştiriyor.Hükümet göçmenlere,birer çift öküz,birer pulluk,tohumluk Tohumluğa beş yıl üst üste veriyor.Bir
yıl süresince de büyüklere 10 kilo ol
mak üzere buğday veriyor.Bir defaya mahsus da birer
Diyarbakır ovası su istiyor.emek istiyor.Ova sulanırsa,buradan çok mahsul elde edilir.Pamuğundan tut buğdayına kadar.Memleket ekonomisinde de azımsanmayacak yeri olur.Anadolu ikinci bir Çukurova kazanır.Diclede küçük sular boşuna akıyor.Baraj için etütler yapılmış.Bir ova için baraj pahalıda olsa emek boşuna değildir.Ova sulanırsa koca diyar sefaletten,gerilikten kurtulur.
Diyarbakırda yol yok.Yolların yapımı çoktan bitmeli idi.Diyarbakırda okul
yok.Okuma yazma oranı düşük.Doğuda bir üniversite açılacak
sa bunun Diyarbakırda olması daha uygun.Doğuda bir ilkokul seferberliği başlatmalıdır.Burada fabrika yaptırılı
rılırsa işsizlik kısmen önlenecektir.Belediye bir de şehre su getirilirse su ihtiyacı sağlanmış ola.
cakDiysrbakırd ev buhranın önüne geçmek için de yeni kooperatifler kurulursa iyi olur.Diyarbakır böylelikle kalkınmış olacaktır.
"Düşüncenin başlangıç hedefi "neden" sorusuna cevap bulmaksa, nihai amacı "ne yapmalıyım" sorusunu cevaplamaktır. Molla Sadra felsefeyi "eşyanın hakikatini -insanın imkan ve kabiliyetleri çerçevesinde- olduğu gibi bilmek ve ona göre hareket etmek" olarak tanımladığında tam da bu noktaya parmak basar. Eşyanın hakikatine uygun bilgi, eşyanın tabiatına uygun hareket etmeyi gerektirir. Rüzgarın tabiatını bilen kaptan, gemisini ona göre yürütür. Ağaç türlerini bilen marangoz, hızarını ona göre sürer. Toprağını tanıyan çiftçi, ekinini ona göre eker. Bunları tersinden de düşünebiliriz: Rüzgarı ve denizi bilmeden yelken açmak, ağaçları tanımadan marangoz olmak, toprağı anlamadan mahsul almak mümkün değildir. Varlığın manasını kavramadan anlamlı bir hayat yaşamak mümkün değildir."