Ah şiir! Uğrunda dökülen onlarca mürekkep,
onlarca yürek.
"Yalnız şiirin yatıştırabildiği asi çocuklardık" diyerek başlıyor,
"Sence ben bardağın dolu tarafına
Biraz da göz yaşı döksem
Azalır mı acılar?" diyerek bitiriyor kitabını yazarımız.
Evet, şiir yatıştırıyor bizleri. Ruhumuzun hiç bilinmeyen, görülmeyen yerlerine usulca
.. sesler vardı, demek ki (korumaya almak, uyarmak amacıyla) bağırarak bir şeyler söyleyen gerçekdışı ve ağlamaklı sesler; bu sesler bana bu ilkbahar gününün göz kamaştıran ve mat ışığı içinden geçip geliyordu
(sanki ışığın kendisi kirliydi; sanki görünmez hava, bulanık kirli bir su gibi, savaşın tozlu ve pis kokulu şu kirini askıda tutuyordu), ..
.
Yavuz Sultan Selim, babasının zamanında Trabzon valisi iken bir derviş kıyafetine girip İrana gider; kasdi o memleketin ahvalini gözüyle görmektir. Tebriz şehrinde misafir olduğu handa satranç oynayıp herkesi yenmeğe başlayınca satranç meraklısı Şah İsmaile haber verilir, o da dervişi huzuruna davet eder. Sultan Selim ilk oyunda hatır sayarak yenilir, fakat ikinci oyunda Şaha aman vermeyip mateder. Şah kızar ve elinin tersile dervişin çıplak göğsüne vurarak: - Bre derbeder Aşık! Hiç Şah olanlar mat edilir mi? Edebin yok imiş! der ve Şehzadeye 1000 altın ihsan eder. Derviş huzurdan çıkıp ata bineceği sırada o 1000 altını kesesiyle beraber kimseye göstermeden binek taşının altına saklar.Aradan yıllllar geçip de Yavuz Selim Padişah olduktan ve Şah İsmaili Çaldıranda mağlup ederek Tebriz şehrine girdikten s on ra Şah sarayına gider ve Sekbanbaşı Bal yemez Osman Ağaya: - Osman Ağa!.. Şu kapı eşiğinde Şahın ata bindiği taşın altında kendi elimle konmuş bin altın vardır, helâl maldır, sana hediye ettim! Der. Herkes hayretle bakışır. Osman Ağa taşı kaldırır.. Kesesi çürümüş, bin altın bir kor yığını halinde dururmuş. Balyamez Osman Ağa bu fıkrayı anlatırken hüngür hüngür ağlarmış.. - O zamana kadar bir hikâye sandığımız satranç kıssası meğer hakikat imiş.. dermiş
Bu ilk kitap yorumum olacak umarım başarılı olabilirim.
Suç psikiyatristi olarak polise destek veren Claps, çok zorlu bir katille karşı karşıyadır. Polisle satranç oynayan bir katilin yaptığı her hamle, bir insan hayatına mal olmaktadır. Sesini duyurabilmek için cesur gazeteci Greta’yı kullanan katilin en büyük amacı unutulmamasını sağlamak ve çevreye korku yaymaktır. Tam anlamıyla bir satranç oyunu gibi kurulan ve sonraki hamleleri gözden kaçırmamak gereken bu cinayet serileri polislerin, suç psikiyatristi Claps’in ve Greta’nın başını çok ağrıtacaktır…
Çok etkileyici bir zeka, müthiş bir aksiyon ve akıllara durgunluk veren bir son. Harika bir kitaptı. Öyle bir bilinmezliğe ve kovalamacaya giriyorsunuz ki sanki bir labirentin içerisinde dönüp dolaşıyor ama bir türlü çıkışı bulamıyorsunuz. Birbirleriyle bağlantı kuramadığım kişiler ve nedenlerini bir türlü anlayamadığım ölümler oldu. Ve bunların yanında genel olarak sizi öyle içine çeken bir kurgusu var ki. Gerçekten soluksuz okumanızı sağlıyor. Kitap oldukça ustaca kurgulanmış.
Ayrıca yazarın olayı anlatış şekli de tam yerindeydi. Mesela bölümleri günlere göre ayırmış ve aynı bölümde bir çok karakterin gözünden anlatmış. Bölümlerin fazla uzun olmaması ve bir çok bölümü en heyecanlı yerinde bitirmesi de kitaba sürükleyicilik katmış…
Ben çok beğendim ve herkese de tavsiye ederim, okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar…
Şah MatMario Mazzanti · Sonsuz Kitap · 20167,7bin okunma
Damat İbrahim Paşa'nın sadrazamlığı sırasında, 1721'de Fransa'ya elçilikle gönderilen açık fikirli Yirmi Sekiz Mehmet Çelebi'ye, Avrupa icadları hakkında bilgi toplama talimatı verilmişti. Onun oğlu Said Çelebi Paris'te matbaa ile ilgilenmiş, daha sonra bir matbaa kurmak için girişimde bulunmuş, Sultan'ın iznini sağlamış, ( 1727) mat baa işlerinden anlayan bir Macar'ı, İbrahim Müteferrika'yı bularak ilk matbaayı kurmuştur.