Havanın yüzünde bir kırlangıç sürüsü
Ve yabanıl ak atlar doludizgin
Bu sabah, bu sabah öylesine güzel ki
Bu sabah yağmur yağacak
Bu sabah gün açacak
Bu sabah tekmil tornurcuklar patlayacak
Bahar patlayacak
Köpükler, bulutlar patlayacak
Özlemierin en güzeli, tozlu bir özlem
Topraktan yeni çıkarılmış
Üç bin yıllık yunan şarabı
Atların kara
Yağmur yağdı bu gece
Güneşler açtı bu gece
Dağlar dalgalandı
Toprak çiçeklendi bu gece
Bir bıçak parıldadı
Bir ağaç ağdı göğe bu gece
Bir mavi geçti dünyanın üstünden
Bir ucundan tuttum denizi
Bak Hanna dün yağmur yağdı,
Ben mavi yağmurları severim
Bak Hanna dün bulut ağdı dağlara
Ben al dağları severim
Bak Hanna yel esti dün tan yerleri ışırken
Ben turuncu yelleri severim,
Bak Hanna dün gökyüzü yere indi,
Tepeden tırnağa som maviye gömüldük,
Işıga gömüldük,
Toprak göge ışık yağdı Hanna
Işık yağdı top top
Işık yağdı ışık
Bak Hanna bu işler çok kanşık
Canım Hanna çok çok kanşık bu
işler işler bildiğin gibi değil
Bak dün dağlar başını aldı gitti bizim buralardan
Al sana...
Tanrısal varlığın hikmeti burada sarı, orada mavi, burada gökyüzü, orada orman, bir
başka yerde siddhartha olmaktı. Amaç ve töz nesnelerin arkasında bir yerde değil, onların içindeydi, her şeydeydi kısaca,
Ben görmemiştim bir kez dahi, Mahkumların gökyüzü dedikleri
O küçük, mavi örtüleri
Ve gümüş yelkenlerini
Savurup giden bulut sürülerini
Böyle efkarlı gözlerle izleyen birini.