Kitap her nekadar mektuplar derlemesi gibi olsada, iki insanın birbirine hayatlarını karşılıklı konuşur gibi anlatisi, ve o agizlardan farklı karakterlerinde hayat hikayesini okuyoruz bir nevi...
Köyden şehre gelen yoksul insanlar, zenginligi ile böbürlenen 'lavbali' insanlar la dönemi bizede yasatiyor yazar...
İki mektup arkadaşın arasındaki bağ, aşktan ziyade bir çok şeyi payliyor oluşları aslında; çaresizlik gibi, yalnızlık gibi duyguları paylasma icindeler..
Bir nevi kader arkadaşlığı gibi...
Ve kitapta beni en etkileyen yerlerden birisi
'Makar Devuskin'in amiri tarafından eline tutuşturulan para. "İhtiyaçlarını karşılarsin, istediğin gibi harcarsin diye" sıcacık bir tokalaşma ; Devuskine nasıl da bir özgüven, bir değer hissi kattı... Ne kadar acı, bir insanın kendini değerli görmesi , özgüvenini hissedebilmesi için bir başkasının elinde, dilinde yada yüzündeki ufacık bir tebessüme bağlı:(
Peki ya kendi caresizlikler içinde kivranirken, elde avucta olmadan surekli 'Varvaracigina, bitanecigine, melekcigine (itiraf ediyorum; buralar epey baydı beni;))
Yardım edişi, onu gozetmesi, ihtiyaçlarını gidermek istemesi...
İşte bu noktada aslında cep zenginliği değil gönül zenginliği olsun diyor insan..