Hayatımın akışını düşündüğümde aldatılmış ve tuzağa düşürülmüş gibi hissediyorum, sanki biri bana ilahi bir şaka yapmış, sanki hayatımı yanlış bir melodi ile dans ederek geçirmişim gibi.
Siz hiç sığınacak bir liman aradınız mı? Pişmanlıklar, ayrılıklar, ölümler, aldatılmalar, yalanlar, bunalımlar, kalabalıklar sizi yorduğu, ruhunuzu yıprattığı zamanlarda bir limana sığınmak istediniz mi? Her şey üstünüze üstünüze geldiği vakit sığınacak hayalleriniz var mı? Her hayal aslında bir liman mı? Peki bu kitaptan yardım almak ve ona
"Yalnızlık paylaşılmaz..
Paylaşılsa yalnızlık olmaz."
Yalnızlığıma sımsıkı sarılmaya karar verdirten kitap oldu kendisi. Özdemir Asaf'ın şu an okuduğum en iyi kitabı bence buydu. Diğer kitaplarından daha güzel şiirler barındırıyordu bence. Bu kitaptaki şiirlerinin altında daha derin manalar olduğu aşikar. Okurken zaten kendimden geçtim. Gerçekten hissettim bunu. Gözlerim hafif kısıldı. Arkada çalan hafif melodi beni aldı şairler dünyasına götürdü. Zihnimin dudakları bir ahenge tutuldu. Ağzım oynamadı ama yüreğimden haykırarak okudum şiirleri.
Her şiirinde farklı şeyler anlattı Asaf usta. Yalnızlığına pek tutkunmuş kendisi. Yalnızlığı benzetmediği şey kalmamış. Kimi zaman gemi olmuş yalnızlık, kaptanıyla batmış. Kimi zaman dünya olmuş, sahibinin başına yıkılmış. Farklı bedenlerde farklı acıları aynı tatlarla farklı damakları süslemiş.
Kitabı okurken kendimi buldum. Yalnız okurum çünkü. Yalnız yazarım. Yalnız gezerim bazen sokaklarda. Kütüphaneme kapanır, yapayalnız, dünyadan uzak kitaplarıma sarılırım. Yalnızlığımın tadı o zaman çıkar. Bu incelemeyi de yine kitaplarımın arasında bir masanın başında bir sandalyeye oturmuş yazıyorum. Yine yalnızım. Ah yine mutluyum. Daha demin yalnızlığa yazılan methiyeleri okudum nasıl mutlu olmam? Nasıl sevmem yalnızlığı?
Öyle işte yalnızlık.. farklı bedenlerde bolca var. Hepsinde muhtaç olunan bir şeylerin eksikliği var. Ama boşverelim bunları. Yalnızız. Mutluyuz. Yalnızlığımızı birgün paylaşırsak, o gün kırılmasın bize Asaf usta...
Keyifli okumalar...
Ekmek şarap sen ve ben
bir de sabahın dördü
dışarda kar
odamız ılık
gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir oğlanla yattığını
aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını
kıskandım Gogen’i Tahitilim
terlemiş vücudunu silerken
cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
saçların bağlamıştı ellerimi muz
İsterim, hayal ederim hatta, veya, ya da bazen ve şimdi ve çoğu zaman geçmişe gidebilmeyi. Sonra, düşündüm de bunun için bi' zaman makinesine ya da bi' zaman kapsülüne ihtiyacım yok aslında. Birkaç satır cümle, üç beş mektup, gazete küpürü, kısacık bir melodi ya da altı çizilmiş cümleler ile dolu bir kitap benim için yeterli.
İşte bu kitabı okurken, vakti zamanında yazılmış bir günlük ile 1900'lü yıllara ışınlandım resmen. Hep yüreğim ağzımda, tayyarenin içinde Yüzbaşı Şevket ile semalarda süzüldüm. Onun ile birlikte o çöllerde susuz kaldım, o sıcağı iliklerime kadar yaşadım. Ağzım burnum kum doldu seraplar gördüm evet evet gördüm. Garip... çok garipti hakikaten. Geçmiş ve gelecek ile birlikte şimdinin de hikâyesi, bugünler de içinden geçtiğimiz her şeyi tek tek okudum.
Buram buram tarih, aşk, özlem, dostluk, samimiyet, biraz sen, biraz ben kokan harika bir kurgu ile birleştirilmiş gerçek bilgiler ile dolu şahane bir kitap okudum.
Çok şükür diyorum yeni nesilde böyle yazarlar var " ve hâlâ yaşıyorlar " ve umarım Ömür İklim Demir daha da yazar çok ve çokça yazar. İlk romanı yazarın ama ben beynimi asla buna inandıramadım.
Betimlemeleri, tasvirleri, duyguları geçişleri bize yansıtması, ters köşe yaptığı üslubu, samimiyeti, mizahı kullanım dozu ile beni kitabına hapsetti yazar.
Eee !.. Emine'ciğim ne yapalım alalım mı listeye? derseniz... Mutlaka derim ;)
Kum TefrikalarıÖmür İklim Demir · Yapı Kredi Yayınları · 20201,679 okunma
İnsan kendinden mi bahseder öykü anlattığında. Ya da kaleme döktüğü zaman yazmış olduğu kendi hikayesi midir? Bir yazara böyle sorulduğunda, “ne münasebet,” demiş. Evet ne münasebet! Anlattığımız hikâye ama yazarın da içinde olduğu bir hikâye. Neresinde? Bilmiyorum!
1K’da inceleme ve öyküleriyle tanıdığımız Neşe Cengiz’in Sesler, Yüzler ve
İnceleme spoiler içerir.
Şarkı Oğuz için bitti ama ikimizde dans etmeyi bıraktık..
Kendinizi gidip yemeğin, suyun, ışığın olmadığı bir odaya kilitleyin. Üstelik orası soğuk olsun. Yanınızda sizinle beraber hiç tanımadığınız on üç kişinin daha olduğunu düşünün. Korkunç geliyor değil mi? Ben bu korkunçluğun orta yerinde, ateşler içindeydim. Dönüp kafamı çevirdiğim her yerde cesetler vardı. Umut denen o duygu, bir damar gibi ruhumdan kopmuştu ve ben o kopan damar yüzünden kan kaybediyordum. Herkes bir bir ölüyordu ve bu kaçamadığımız bir lanet gibiydi.
İstanbul depremi. Bu anlatılıyor kitapta. İstanbul depremi ve depreme metroda yakalanıp enkaz altında kalan 14 liseli. İçlerinden sadece biri kurtuluyor. 13 cansız bedenle- üstelik bunlardan biri de sevdiği çocuk - günlerce enkazda kalıyor ve sonra kurtuluyor. Buna kurtulmak denirse..
Bestegül
Oğuz
Akil
Bakil
Esra
Arzu
Selim
Cesur
Fatih
Berfin
Melodi
Keskin
Ümmü Gülsüm
Şüeda.
İşte bu 14 çocuk ve 14 farklı hikâye. Her birinin ölümüyle o kadar üzüldüm ki.. Ama beni en çok sarsan Oğuz 'un ölümüydü. Bestegül'ü düşünemiyorum gerçekten. Allah kimseye böyle dert vermesin. Sevdiğiniz çocuk kollarınızda can veriyor ve hiçbir şey yapamıyorsunuz. Sizde ölmek istiyor ama kurtuluyorsunuz..
Ben tabiki birçok kötü sonla biten kitapta yaptığım gibi bunda da hikâyenin sonunu kafamdan değiştirip mutlu sonla bitireceğim.
Okumak isteyenlere şimdiden iyi okumalar dilerim. Tam rs'den çıkaracak kitap.
Şehirden uzak bir yerlerde,
Sakin... Ve kuşların sesi...
Pencereden dışarısı,
Rüzgârdan yek ağaç...
Susuz... Ve kupkuru toprak...
Vatansızlık, kavuşadurmuş,
Dağ başına...
Mezarlıklar çiçeksiz,
Ve özgürlük kokusu...
Usulsüz, isteksiz bir melodi var;
Kuş sesi... Savaş sesi... Yalnızlık sesi...
Ve ne yapsam da kurtulamam;
Düşmanı kör etmeden...
. ZAKA .
Çoğu insanın illaki duyduğu melodi :) Pain! you made me a,you made me a believer,believer...
İmagine Dragons- Believer piano cover denemesi :
youtube.com/shorts/OZQwRhrN...