İdare eder diyebileceğim bir korku ve gerilim romanı. Jacques ve eşi Simone, arkadaşları Bernard ve Martha ile bir yolculuğa çıkar ancak yoğun kar yağışı sebebiyle bir şatoya sığınmak zorunda kalırlar. Şatoda karşılaştıkları insanlar olan Gilbert, Tristan, Albertine, Djalli kesinlikle normal insanlar değillerdir ve Bernard hariç hepsinin en uzun kabusları olur o gece. Bernard için ise kabus hiç bitmeyecektir. Okunabilir bir roman olmuş.
Belki eğlenemeyeceksiniz ama, bu bizimle alay etmeniz için bir neden değil. Hem şunu da bilin ki umacı masalları bizleri uzun zamandan beri korkutmuyor.
Kar fırtınasının ortasında kalan iki çift genç insan en yakındaki şatoya sığınmak zorunda kalırlar.
Ne şato ne de sakinleri bekledikleri gibi değildir. Çok uzun bir gece onları beklemektedir. Ölümle yaşam arasında geçen saatlerde heyecan hiç düşmüyor. Buz gibi gerilim karanlık koridorlarda insanı adım adım takip ediyor.
Betimlemeler öyle başarılıydı ki bir ara şatonun labirentlerini kahramanlarla birlikte dolaştığım hissine kapıldım.
Molina’dan daha önce Merdivendeki Ayak Seslerin’i okumuş ve çok beğenmiştim. Yazar, psikolojik atmosfer yaratmakta o kadar başarılı ki tek bir karakterin neredeyse sadece zihninden geçenler ve ruh haliyle okurun elinden bırakamadan ve çok etkilenerek okuduğu bir kurgu çıkarmıştı ortaya. Uzayıp Giden Bir Gölge Gibi’de de güçlü bir ruhsal portre
KAR, rüzgarın etkisi ile sürüklenerek kümeleniyor, özellikle geceleri, farların donuk ışıkları altında otomobillerin basamaklarına kadar yükseliyordu. Üstelik gece karanlığında insana garip bir yalnızlık, bir iç sıkıntısı veriyordu.
Arkadaşım mühendistir, ben de profesörüm. Onun için bize hayalet masallarınızı daha sonra, sözgelişi biraz yiyecek ve içecek verdikten sonra anlatsanız daha iyi olur.