Kitap hakkında düşüncelerimi dile getirmek için çok yazdım çok sildim. Kitap bittikten sonra sıcağı sıcağına yazmak istedim ama bir türlü yapamadım, bekledim durdum. Sebebi ise herkesin çok çarpıcı bulduğu bu kurguyu heyecanla okumama rağmen sonunda “Bu muydu yani?” gibi bir düşünceye kapılmış olmam. Evet, kitap bende “Vayy bee” etkisi yaratmadı.
◆ Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki, her gün ve her saat çalışmanın en müsâit zamânıdır.
◆ Çalışmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki, her yer ve her köşe çalışmanın en müsâit yeridir.
◆ Bir günde ve bir zamanda yapman lâzım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi, işi de kendine
Yirminci yüzyıl edebiyatının köşe taşlarından Portekizli şair ve yazar .
Esra Uluç
Burdan giderken geride sağlığında yayınlanmış olandan katbekat fazlasını kaleme almış olduğu keşfedildiği.. Geride gün ışığına çıkmamış binlerce metin, bır çok belge okunmaya hazır yazınsal edebı metinler geniş açıda tek basına "edebiyat evreni" inşs etmişti Pesso..
Oldukça samimi duru bır dille yazılmış bu kısa minik kitabımız onu tanıma adına okunmalı dıye düşünüyorum...
Hiç kimse o derin umutsuzluğu ve yakama yapışan o kuvvetli acıyı hayal edemez.
(S: 9).
Pessoa Olmak Üzerine Düşünceler
Okura ne diyor kitap;
Pessoa Olmak Üzerine Düşünceler Pessoa’nın gençliğinden itibaren hayatın nasıl yaşanacağına ve kendine –belki de yarattığı yazar kimliklerine?- dair notlarından bir derlemeyi içeriyor, çoğullaşan bir zihnin seyrüseferine göz ucuyla da olsa tanık olmk çok keyifliydi..
Osmanlı köylüsü Avrupa'nın en fakir ülkesinin halkıydı. Kişi başına Almanya ve Fransa'da yedi, İngiltere'de on dokuz kilo pamuk düşerken, Osmanlı'da bir kilonun üçte biri kadar, yani üç yüz otuz gram pamuk düşüyordu. Almanya ve Fransa'da on dokuz, İngiltere'de otuz sekiz kilo şeker düşerken, Osmanlı'da yedi kilo düşüyordu. Hele demir çelik oranları korkutucu boyuttaydı. Fransa'da iki yüz doksan sekiz, İngiltere'de dört yüz kırk beş, Almanya'da beş yüz otuz dokuz kilo düşerken, Osmanlı'da sadece beş kilo demir çelik düşüyordu. Üstelik Dicle kıyısındaki kumda demir açıkta bulunduğu halde Moltke, "Bu dağlar, ne maden hazineleri saklamakta, bu hazinelerden ne kadarı da açıkta yatmakta ve sadece işlenmeyi beklemekte. Dicle kumundan bir mıknatısla yüzde elliden fazla demir ayırdık. Mil karelerce arazi dut ağaçlarıyla kaplı da, bir okka bile ipek elde edilmiyor. Bu güzel denizlerden geçen buhar gemilerinde Avusturya, İngiliz, Rus ve Fransız bayrakları dalgalanıyor; Türk denizlerinde dalgalanmayan sadece Türk bayrağı" diyordu.
Çünkü erkek çocuğun gözünde babanın, yarı tanrı efsanevi bir varlık olduğunu, bu düşünce yıkılırsa çocuğun yaşam boyu kendine güveninin olmayacağını biliyordu.
Ali Osman Üçkaleler
“Bazı sırların gün yüzüne çıkmaması gerekir... Eğer bu sırlar açığa çıkacak olursa kaderin değişir…”
İlahi adalete inanır mısınız arkadaşlar?
Ben cok inanırım.Yapılan iyi niyetin suistimal edildiğinde, haksızlığa uğradığında,gönlün kırıldığında,masum olan her kula yapılan haksızlığın karşısında #ilahiadalet hemen tecelli
Giriş yapamıyorum kardeşim, ben incelemeye giriş yapamıyorum. Oysa eskiden ne kadar rahattım, hep anlatacak bir şeylerim olurdu. Fırlardım odama, bilgisayarı açardım ve parmaklarım klavyenin üzerinde kayar giderdi. Hipnoz olurdum adeta, kaptırırdım kendimi. Tuşlar dans ederdi, hiçbir şey hissetmezdim. O an inanılmaz keyifli olurdum. Tüm
_Tanrı, ışığı yaratmıştır. Demek ki ilk Üstad-ı Azam Mason, Tanrı’nın kendisidir.
_Adem Baba, ilk masonlardandır ve Tanrı tarafından Cennete mason olarak kabul edilmiştir. Bu, masonluğun eylem olarak değilse de bir oluş kudreti olarak daima var olduğunu söylemenin bir tarzıdır. Çünkü masonluk, insan ruhunun ilk ve eski bir ihtiyacına cevap
Bir yılın daha sonuna geldik. Hedef 30 kitap idi, nasip 26 oldu. Bu sene okuduğum kitaplar kapsamında düzenlediğim kişisel ödül törenime hoşgeldiniz.
En iyi roman:
Meşa Selimoviç : Namlı romanlar her zaman namlarının hakkını veremiyorlar ama Derviş ve Ölüm için bu durum geçerli değil. Duygusal yoğunluğu her ne kadar kimi zaman bunaltıcı olsa
adrian ve lia ikilisi seri boyunca beni ne kadar gerseler de güzel bir seriydi,kurgu olsun anlatım olsun.hatta filme dökülmesini bile isterim belki.
herkes bu final kitabını beğenmiş ama benim favori ilk kitaptı diyebilirim.
gelelim bu kitaba.öncelikle kesinlikle mutlu sonla bitmesini beklemiyordum ters köşe oldum diyebilirim,sonuçta çok fazla kan ve acının olduğu bir kitaptı.ya adrian ya da lia’nın ölmesini bekliyordum kesinlikle,nasıl sağ çıktılar bunca hengameden?öte yandan mutsuz sonla bitseydi kitap çöp olabilirdi,kıyıdan dönmüş resmen çünkü seri boyu zaten çiftin çilelerini okuduk.eh,bi’ mutlu sonu hakettiler,hakettik artık.sonu beni tatmin etmeye yetti,artık yavaş yavaş toxic ilişkilerini bırakıp tam bir aile olmaya başlamaları bana mutluluk gözyaşları döktürecekti neredeyse.önceden de dediğim gibi adrian da lia da rezil kişilik tipleriydi ama adrian’ın en azından her zaman belli bir duruşu vardı.lia?lia’ya diyecek şey bulamıyorum,sanırım adrian’la korkunçluğu eş değer benim gözümde.kötü adam saf kadın tiplemeleri 2015’te falan kaldı sanıyordum bunların hâlâ devam ediyor olmasını görmek…kötü adamın yanında bir de dominant kadın görsek keşke.neyse sado-mazo bir ilişkiydi sonuçta.seri boyu yan’ın lia’ya bir şeyler hissettiğini düşündüm hep,aralarındaki güzel ilişkiye yazık oldu bence harika bir çift olurlardı.jeremy’nin masumluğu ve yan’ın güzel karakteri beni bu kitapta gülümseten tek şeylerdi,bu karanlık kitaptaki tek aydınlık şeylerdi.öyle yani bir toxic kitabın sonuna daha gelmiş bulunmaktayız büyük ihtimal ben bu incelemeyi yazarken adrian ve lia hâlâ birbirlerini yiyorlardır :’)
7 saatte bir kitaba başlayıp direkt bitirmekle rekora koşmuş bulunmaktayım.ilk kitabın da sinir bozucu olmadığını söyleyemem ama bu kitap daha çok tetikledi beni.kitap boyu adrian’dan da lia’dan da nefret ettim.tamam adrian’ın manyak psikopat olduğunu hepimiz biliyorduk zaten de dişe bile izleme cihazı yerleştirmek nedir?şok oldum.adrian sıkıntılı olduğu kadar lia da sıkıntılı evlenene kadar kaçma şansı varken yüzük taktığın gece mi kafana dank etti her şey kızım?ki ne kadar travma yaşatmasına rağmen adrian ile hâlâ cinsellik yaşaması midemi bulandırdı.kitapta zaten sevgi dışında her şey var,ama bu ikisinin yaşadığı apayrı bir sapkınlık yani okudukça inanamadım.resmen bir tecavüz türü olan rıza inşasını okuyoruz kitapta,yazar bunları yazarken ne yaşıyordu…ayrıca niye seri boyu sürekli adrian’ın ne kadar iri cüsseli ve lia’nın da minik olduğu vurgulanıyor?kitap kadın aşağılamadan başka bir şey değil ve umarım son kitapta yazar bizi ters köşe yapıp feminist propagandasına başlar yoksa kafayı kıracağım sinirden yani.kitapta sadece iki tane sağlıklı karakter var o da yan ve jeremy (4 yaşında ) yan ile lia’yı çok fena yakıştırdığımı söylemeden edemeyeceğim.
ne kadar ilk kitabı açıklığa kavuşturmak için yazılmışsa da hâlâ oturmayan ve mantık hatası olan şeyler vardı.yazar 5 sayfa cinsellik yerine onlara değinseydi keşke.duygusal ilişkiye dair en ufak bir kırıntı bile yok.karakterler arasında sağlıklı bir cümle yok.yine de neler olacağını çok merak ediyorum maalesef, devam