Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.6
Spoiler
Aile reisi imam olan Fatma'nın yaşadıklarını anlatan bir kitap. Fatma'nın babasından gördüğü dini terbiyeyi baskı olarak anlayıp kendini bu durumdan kurtarmak için evden kaçmasıyla başlayan olaylar zinciri.
Mankenlik uğruna babasına karşı gelişi, bu uğurda adım atması dünyasını değiştiriyor. Sigara, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklarla başlayıp mini etek giyip mankenlikle yaşamına devam ediyor. İçinde yaşadığı ikilik arasında kalıp geri eve dönmek ve dönmemek arasında gidip geliyor.
Bu durum kendisinde var olan inancı tetikleyip yanındaki arkadaşlarını da etkiliyor. Sonunda kararını verip doğru olanı yapıyor.
Dil sade ve akıcı sizi hiç yormuyor.Ama kısır bir döngü içinde olayların geliştiğini söyleyebilirim. Başına geçtiğinizde bir günde okunabilecek bir eser.
Dilerim bu belirlediğim sürenin dışına çıkan son kitap olur bunları da atlatacağım diyor ve yorumuna geçiyorum
Öncelikle kitabın altını çize çize kitap bi hal aldı o kadar sevdim ve çok etkilendim öyleki yazacağım alıntıları bile sona bıraktım mini bir spoiler vermem gerekirse sömürge altında ve hiçbir şekilde coğrafyası elverişli olmayan
Bir insana “Hayatında en sevdiğin kitaplardan birisi hangisidir?” diye sorduğunda alacağın cevaptaki kitabı okursan mutlaka sana bir şey katacağını söyleyebilirim. İşte böyle bir sorudan sonra “Jane Eyre” cevabını aldıktan sonra bu kitap bir insanın kalbine dokunabilmişse elbet okumaya değerdir diyerek açtım İngiliz bir kadın yazarın olan bu
Hani çok bilinmeyen fakat aşırı kaliteli mini diziler olur ya, aynı öyle bir kitap. Uzun zamandır böyle zekice bir kitap okumamıştım. Çok edebi bir dili yok fakat sürekli merak ettiren, bir sonraki sayfayı çevirten bir olay örgüsü var. Finalide harika bir ters köşe barındırıyor.
Kurak, adı üstünde bizim Adana gibi fakat Avusturalya'da olan, milletin sıcaktan, kuraktan iyice delirdiği cozuttugu küçük bir kasabada geçiyor. Yazar atmosferi o kadar başarılı tasvir etmiş ki okurken susadıgınızı hissediyorsunuz. Bunun dışında karakterler çok başarılı, hiçbiri yapmacık gelmiyor. Olay örgüsü hakkında ne dersem diyeyim spoiler olacak, o yüzden genel bir bilgi vermekle yetinecegim.
Ana karakterimiz bir federal polis memuru fakat daha çok zabıta gibi, kirli para aklayanları vs. buluyor. Bu karakterimizinin intihar eden ve yanında ailesini de götüren çocukluk arkadaşı yüzünden, yıllar önce terkettiği kasabaya geri dönüyor ve olayların aslında göründüğü gibi olmadıgını farkediyor, akabinde olaylar gelişiyor diyebilirim.
İyi bir suç romanı okuyucusu sayılmam ama bu kitabı her açıdan çok sevdim. Sizi günlük hayatın stressinden alıp başka yerlere götürücek zekice bir kitap arıyorsanız, bu kitap dogru adres. Fazlasıyla tavsiye ederim.
İzlediğim 8 bölümlük mini bir dizi vardı; The Night Of. Bu dizi kısaca bahsedilecek olursa bir cinayet hikayesiydi. Fakat dizinin asıl anlatmak istediği şey -buradan sonrası spoiler içerir- "katil kim?" den çok, tüm delillerin gösterdiği şüpheli kişinin bu süreçte yaşadığı değişimdi. Her jüri önüne çıktığında farklı bir baş karakterle karşılaşıyorduk aslında. İçinde bulunduğu hapishane ortamında hayatta kalmak için, o ortama ayak uydurmak zorundaydı. O ortamdaki insanlar gibi davranmak, o insanlar gibi konuşmak, o insanlar gibi yürümek içindeki sese kulak vermek zorundaydı. Bu söylediklerime istinaden dizinin final bölümünün adının The Call of the Wild olduğunu söylersem sanırım kitabın ne anlatmak istediğiyle ilgili kafanızda bir şeyler belirecektir.
Kitap Buck adında bir köpeğin hikayesi gibi gözükebilir ama bana kalırsa bu kitap sadece Buck'ı değil, insanı da anlatıyor.
Akşam Güneşi adıyla bağlantısını merak ede ede, ne olacak acaba diye düşüne düşüne en sonunda bitirdim kitabı. Reşat Nuri Güntekin'in başarılı bir eseri daha.
Küçükken, mini mini bir çocukken hayranı olduğumuz, sevdiğimiz ve ilk aşkımız diyebildiğimiz birileri mutlaka vardır. Zaman geçip de büyüdükten sonra o kişiye karşı olan hayranlığımızın aslında dış görünüşten ibaret olduğunu, görünüş değişince ya da o kişi yaşlanınca eskisi gibi hayranlığınızın artık kalmadığını anlarsınız. Bu genelde kız çocuklarının başına gelir sıkça. Kitapta bu durumu görüyoruz. Ama ne zorlu ki o kızın iyileşmesini isterken kendisi hastalığa yakalanan bir bey var. Hali içler acısı. Allah böylesi aşk hastalığı kimsenin başına vermesin diyoruz kitabı okurken.
Okumayanlar için spoiler olur diye detaylı bir şeyler yazamıyorum ama kısaca özet geçeyim. Çapkın, yetenekli ve güzel bir üniforması varken birden bir hastalığa yakalanıp her şeyi bırakıp adadaki köşküne çekilmek isteyen ve ona hep destek olup yalnız bırakmayan amca kızıyla evlenip onu da yanına alıp gitmek, sakin bir hayat yaşamak isteyen bir adam var. Ne yazık ki bu sakin hayata alıştığı yerde birden başka bir buhranın göbeğine düşüyor kendi tabirimle. Adaya gelen Jülide onu büyük hayal kırıklığına uğratıyor çünkü bu kız çok zaman önce koruyup kolladığı, sevdiği küçük masum kız değildir artık. Ama durumlar çok farklıdır ki çok geçmeden öğrenir. Ve bazen bazı şeyleri öğrenmek bizi bilmediğimiz kuyulara atabilir.
Güzel bir roman, okunması tavsiye edilir.
Galiba okuduğum ilk ingiliz edebiyatından kitap. Bu kitabı okumadan önce filmini izlemiştim, bu imkansız aşk meselelerini sevdiğim için ilgimi bir hayli çekmişti. Sonra kitabı okudum, sonra dizisini izledim(mini serisi var) sonra tekrar filmi izleyip tekrar kitabı okudum. Bence ingiliz edebiyatının çok güzel eserlerinden biri. Konu hiç sıkıcı olmadı, kendi çapında hep bir aksiyon hep bir macera vardı. Halasından nefret ettim,(*spoiler*öldüğünde bile oh iyi oldu dedim) okulundan nefret ettim. Ama o hepsini kendince sevdi, nasıl olur pek anlamadım ama hocalarına saygı duydu. Şimdi öyle öğrenci bulmak nerdee,tamam jane in de bir başkaldırma, bir hayata isyan alayına isyan halleri vardı ama ben onun bu ağırbaşlılığını sevdim. Aşk hikayesi de malum,klasik olmasına şaşmamak gerek. Bu kitaba da okumalı okutulmalı diyorum(gözyaşı döktürür...) keyifli okumalar :)
‘’Emma’’, ‘’Gurur ve Önyargı’’dan sonra okuduğum ikinci Jane Austen kitabı oldu. Kendisinin de en sevdiği kitabıymış ‘’Emma’’. Okuduktan sonra sebebini anlamak güç olmadı.
Olaylar dönemin İngiltere’sinde bir taşrada geçiyor. Baş karakterimiz Emma, kibirli, kendini beğenmiş, asil bir kız. Hayatı boyunca el üstünde tutulduğu için de bir hayli
