Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Lâtin Amerika ülkelerinin bağımsızlığı birleşik Amerika’nın Avrupa karşısındaki sert tutumu ve Monroe Doktrini sayesinde gerçekleşmiş olmaktaydı.
Franklin Delano Roosevelt
İlk kez 1932 yılında ABD başkanı seçilen Roosevelt, Nazi Almanyası ve Faşist İtalya'nın dünya demokrasileriyle adım adım savaşa yaklaşmasını 1930'lu yıllarda artan bir kaygıyla izledi. Roosevelt, Nazi saldırganlığına karşı mücadele eden Ingiliz ve Fransızlara sempatiyle yaklaşsa da, gerçek bir politikacı ve hakiki bir demokrat olan
Sayfa 142 - Kronik YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bu adaları kendi iradeleri dışında yönetmeyi kabul etmeyeceğiz... İspanya’nın Filipin Adaları üstünde egemenlik kurmağa hakkı yoktu. [Bu yüzden] bize satma hakkı da yoktur. Biz de onları satın almağa yetkili değiliz... Büyük ölçüde kendi çıkarlarımızla ilgili olan Monroe Doktrini uzak bir Asya toprağına lâfzen ya da ruhen uygulanamaz... Bunun altında yatana emperyalizm derler ki, bu doktrin kabul edilecek olursa, dünyayı despotizm yararına değiştirmek gerekecektir. [Emperyalizm] kendi ihtilâlimizin oturduğu doktrinle çatışır ve onunla taban tabana zıttır.
Sayfa 94 - Senatör George Frisbie HoarKitabı okudu
"Almanlar hiçbir zaman emperyalist olmamışlardır." :D
19 'ncu asrın sonundaki davranışları tarihimizde bir kaza alameti olarak kabul ediyorum. 1918 yılında yenilmemiz hiç olmazsa bizi bu kaçı­ nılmaz olan yol üzerinde durdurmuştur. Çünkü o devirde Almanlar, kıskandıklan Fransız ve İngilizleri sömürgecilik yolu üzerinde taklide çalışıyor ve bu başarının kısa ömürlü olduğunu bilmiyorlardı. 3 'ncü Reich'ın lağvedilmiş bu geçmişin hasretini çekmediğini kabul etmek, idaremize karşı kadirşinaslık olur. İdaremiz kesin bir cesaretle kudretli bir devlet birliği anlayışına ve büyük bir kıta politikası­ na yüzünü döndü. Halbuki Amerikalılar'ın hakiki siyasi geleneği de bunun aynısıdır; Başka kıtaların iş­lerine karışmamak ve başkalarının da yeni dünyanın işlerine karışmasına engel olmak (Monroe Doktrini)
Monroe Doktrini(1823)
1817 yılında ABD başkanlık koltuğuna oturan James Monroe,2 Aralık 1823'te ünlü doktrinini ilan etti.Monroe'nun kongreye sunduğu mesaj,"Amerika Amerikalılarındır" şeklinde özetlenebilir.Buna göre,Amerika kıtasının kuzeyi ve güneyi "bundan sonra herhangi bir Avrupa gücünün gelecekteki kolonizasyonunun hedefi olarak görülmeyecekti".ABD'nin avrupa ile politik ilgisi olmadığı belirtildi,Avrupa devletlerinin de Amerika kıtasından uzak durması gerektiği savunuldu.ABD'yi dünya siyasetinden çeken Monroe doktrini,Birinci Dünya savaşı'na kadar etkisini sürdürdü.
Başkan James Monroe (1758-1831) 2 Aralık 1823'de daha güneyde kalan bütün Lâtin Amerika toprakları için Monroe Doktrini diye anılan bir bildiri yayınlamıştı. Amerika, Avrupa devletlerinin Lâtin Amerikan kıt'asını sömürgecilik konusu yapmalarına göz yummayacağı gibi, kendinin Avrupa devletlerinin işlerine karışmamasına karşılık, onların da Amerika kıt'alarına karışmamalarını istiyordu. Fakat Monroe Doktrininin türlü anlamlarda kullanıldığı ve bu arada Amerika'nın Amerikan kıt'asındaki bütün toprakları şu ya da bu yoldan kendine bağlamağa hakkı olduğu anlamına getirildiği bilinmektedir.
Sayfa 7 - Doğan YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Meksika devlet başkanı Benito Juárez'in bir süredir asilerle cebelleşmesi (Meksika 1821'de bağımsızlığını kazandığından beri kargaşa içindeydi) ve ABD'nin kendi iç savaşıyla meşgul olması müdahale için doğru zamanı yarattı. Kendileri de borçlardan güçsüzleşen İspanya ve Britanya yardımda bulundu. Daha sonra Fransa daha büyük bir plan yaparak Habsburglulardan birini Meksika tahtına geçirmeye karar verdi. Bu görev 1859 yılında Arşidük Ferdinand Maximilian'a teklif edildi ve Fransa'nın 1861'de Meksika'yı istila etmesi, monarşinin onarılması için yeni taleplerde bulunulmasına neden oldu. I. Maximilian 1864'te tahta çıktı. Bununla birlikte yeniden birleşen ABD, Juárez'i destekledi ve Avrupa'ya çıkarlarını batı yarıküreden uzakta aramasını emretti (Monroe Doktrini'ni desteklemesi için Rio Grande'ye elli bin asker yerleştirdi). Fransa 1866'da birliklerini geri çekti ve Maximilian'ın rejimi dağıldı; 1867'de kurşuna dizilerek idam edildi. Juárez ömrünün sonuna kadar başkanlık yapmıştır.
Monroe Doktrini, ABD’nin kendi kıtasında genişlemeye devam etme niyetini açıkça ortaya koydu. Doktrini takip eden on yıllar boyunca ABD, Karayipler, Latin Amerika ve Kuzey Amerika’da genişlemeye devam etmiştir. ABD liderleri, Vahşi Batı’yı uygarlaştırmanın ve genç ulusta geliştirilen eşitlikçi hükümet kavramlarını yaymanın ülkenin “açık kaderi” olduğuna inanıyorlardı (Peterson, 2018). Genişlemeyle birlikte bir dizi deniz aşırı koloni elde etmesine rağmen ABD’nin yalnızcılık ve tek taraflılık eğilimleri devam etmiştir. 1914’te savaş patlak verdiğinde pek çok Amerikalı, Amerikan hak ve çıkarları ihlal edilmediği müddetçe tarafsız kalınması ve savaşa dahil olunmaması görüşündeydi. 1914’te Başkan Woodrow Wilson ABD’nin tarafsızlığını deklare etmiştir. Ne var ki Almanya’nın sınırsız denizaltı savaşı ilan etmesi, ABD vatandaşlarını taşıyan yolcu gemilerinin batırılması ve Almanya’nın Meksika ve Japonya ile ittifak kurma girişiminin ABD’nin kuzey eyaletlerini tehdit etmesi gibi gelişmeler Wilson’un tarafsız kalma sözünü sürdürmesini zorlaştırmıştır. Başkan Wilson Kongre’ye yaptığı savaş çağrısında “Dünya demokrasi için güvenli hale getirilmelidir” ve “insan haklarının savunucusu olmaktan başka gayemiz yoktur, bencil çıkarlar gütmüyoruz” ifadeleriyle silahlı tarafsızlığın değişen koşullarda sürdürülebilir olmadığını vurgulamıştır. Bu konuşmanın ardından Kongre ABD’nin 135 yıldır kaçındığı şey olan bir Avrupa savaşına doğrudan katılım için onay vermiştir.
Ümit Yayınları
Amerikan Başkanı James Monroe tarafından 1823 yılında bir başkanlık mesajı yayınlandığında, bu mesaj tarihe Monroe Doktrini olarak geçmiştir. Neredeyse I. Dünya Savaşı’na kadar “Amerikan dış politikasının anayasası” olarak algılanan Doktrin, Amerikan dış politikasındaki idealizm-realizm ilişkisini anlamak açısından çok yerinde bir örnek olaydır (Kocakenar, 2015: 5). Doktrin, ABD’nin kendisi için ve Amerika kıtasındaki İspanya’dan bağımsızlığını kazanan sömürgeler için geliştirilmiş projeydi. Eski Dünya’yı temsil eden Avrupa sistemi Yeni Dünya Amerika’da ne kadar az temsil edilirse ABD o kadar güvende olur düşüncesi ve Avrupa’nın Amerika kıtasından geri çekilmesi ile oluşacak boşluğun ABD tarafından doldurularak yayılma isteğinin gerçekleştirilmeye çalışılması, realist dış politik anlayışı yansıtmaktadır. Doktrin’deki temel idealist unsur, cumhuriyetin herkes için krallıklardan daha iyi olduğu, küçük devletlerin geniş bir coğrafyayı kontrol eden imparatorluklardan daha yararlı olduğu anlayışıydı.
Ümit Yayınları
1776 ile 2000’ler arası dönemdeki Amerikan dış politikası incelendiğinde, ABD’nin küresel hakimiyet/imparatorluk stratejisinin adım adım gerçekleştiğini görmek mümkündür. “Küresel güç olmanın yolu bölgesel güç olmaktan geçer” mottosundan hareket ile ABD, 19. yüzyılda Monroe Doktrini ile birlikte “Amerika Amerikalılarındır” diyerek kendi coğrafyası üzerinde hegemonyasını sağlamlaştırarak 1. imparatorluğunu kurmuştur. 20. yüzyılın ortalarında, II. Dünya Savaşı sırası ve sonrasında Normandiya Çıkarması, Kenar Kuşak Teorisi ve kurulan paktlar (NATO, CENTO ve SEATO) sayesinde Batı Avrupa ve Orta Doğu gibi önemli coğrafyalar üzerinde hegemonya kurarak kademe kademe küresel güç olma yolunda bu sefer 2. imparatorluğunu kurarak önemli bir adım atmıştır. Soğuk Savaş sonrası ve 21. yüzyılda ise Satranç Tahtası jeopolitik teorisi temelinde dünya anakarasının merkezi Avrasya coğrafyasında egemen olmak isteyerek 3. ve küresel Amerikan imparatorluğunu kurmaya gayret etmektedir. İlk iki imparatorluğun devamlılığının sağlanabilmesi için 3. imparatorluğun da kurulmasının elzem olduğunu, Amerikan dış politikasına yön veren beyinler çok iyi bilmektedir.
Ümit Yayınları
47 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.