Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
hiçbir şeyi umursamayan dolgun bir kızla yapacağı kepaze bir evlilik uğruna güçlü duygularla dolu hayatlarını terk etmenin eşiğinde olan ve Morrissey'in aşkına karşılık vermeyen bir dostuna seslenir.
...Valerie'nin üzerinde siyah balıkçı yaka bir kazak ve yağmurluk varmış, saçları yapılı, yüzü de boyalıymış; dudaklarına dikkat çekici bir ruj sürülüymüş. elindeki kesekağıdının içinde bir 6.35'lik tabanca olduğu sonradan belli olmuş, hatta andy warhol onu görünce, "valerie ne güzel olmuş, değil mi?" demiş, o sırada orada olan paul morrisey, "valerie, işimiz var, eğer buradan gitmezsen seni eşek sudan gelene kadar döver dışarı atarım," demiş, tam o sırada telefon çalmış, arayan viva'ymış. warhol telefonla konuşurken morrissey banyoya gitmiş ve valerie silahını çekip andy vvarhol'a üç el ateş etmiş, birinci ve ikinci el ateş arasında warhol, "bunu yapma, valerie,' demiş. üçüncü kurşun, warhol'un sol , sonra tabancasını warhol'un menajeri fred hughes'un başına dayamış ancak ateş etmesine rağmen silah tutukluk yapmış, tam o sırada asansör gelmiş, hughes, "bak asansör geldi valerie. binsene,"demiş, valerie de, "iyi fikir," deyip asansöre binmiş ve oradan gitmiş. warhol'un hayatı, beş doktorun beş saat ameliyat etmesiyle kurtulmuş, valerie, yıllar sonra howard smith adlı gazeteciyle telefonda yaptığı bir görüşmede, "ben cinayeti ahlaki bir hareket olarak görüyorum, ve becerememiş olmamı gayrı ahlaki buluyorum, bu işe girişmeden önce atış talimi yapmalıydım," demiş, o akşam saat sekizde valerie, bir trafik polisine teslim olmuş ve andy warhol'u vurduğunu söylemiş, gerekçe olarak da, "hayatım üzerinde çok fazla denetimi vardı," demiş...
Sayfa 47 - Olympia Yayınları (PDF)Kitabı okudu
Reklam
Radyoda her zamanki gibi Morrissey çalıyordu .... ..... ....... : "Güneş ışığının parça lanmış insan kemiklerine vurduğunu görene dek hiç aşık olmamışsındır."
Sayfa 376 - Yabancı YayınlarıKitabı okudu
DEMEK MUTSUZSUNUZ ... NE MUTLU!!
Dostoyevski bu hale özel bir bölüm yazmış, Morrissey şarkı yapmış , Almanlar ‘’’schadenfreude’’ kelimesini dünyaya armağan etmiş , Türklerse ‘ kıçına kına yak ‘ diyivermiş :) (schadenfreude) e gelicez az sonra !
Pek çok duygu öyle bir niteliğe sahiptir ki onları hiçbir su- rette ifade etmemek hayati önemdedir. Morrissey'in şarkı- larından birinin adı 'We Hate it When our Friends Become Succesful"dur [Arkadaşlarımız Başarılı Olunca Nefret Ederiz] ve bu zaman zaman doğru olabilir. Kıskançlık, özellikle de birinin arkadaşlarım kıskanması yine de insanın duygusal yaşamının en antipatik özellikleri arasında yer alır ve kıs- kanç insanın bunu olabildiğince iyi saklaması akıllıca olur. François de La Rochefoucauld'nun işaret ettiği gibi: "İnsanlar çoğunlukla tutkularıyla övünmeye bayılırlar, hatta en kötü- leriyle bile, ama kıskançlık/haset, öyle ürkek ve utangaç bir ihtirastır ki kimse onu itiraf etme cesareti bulamaz."
If I can sing, I am free, and no legislation can stop me.
Reklam
Demek mutsuzsun… Ne mutlu! Ne popüler bir his hali ki Dostoyevski bu hale özel bir bölüm yazmış, Morrissey şarkı yapmış, Almanlar “schaderfreude” kelimesini dünyaya armağan etmiş, Türklerse “kıçına kına yak” deyivermiş.
Two years on, at Stretford Stadium I represent the school in the 400 meters dash (of sorts), legs muddied, face wet with rain, I clamber in at fourth place. My father is standing by the finishing-line. As I approach him he says, ‘You didn’t win,’ and he looks away, and life decomposes in a bucket. Perhaps I didn’t win but it didn’t help anyone to point it out.
Like a lost lark I drag all curiosities back to the sanctity of my bedroom where the door closes and James Dead is not Dean art fills wall and headspace as neat boxes of 7-inch discs explain me to any passing psychiatrist. I have no other identity and I wish for none.
Dünya, her günün pazar günü gibi olduğu, insanın aşık olmak için çabalarken hayal kırıklıkları ile tanışıp, aldığı yaralarla büyüdüğü ve sevdiği kişi tarafından görmezden gelindikçe ona daha da yakınlaşacağı, içinde çok da güzellik barındırmayan bir yer. -Morrissey
Reklam
New York Dolls
Flayed alive, the Dolls may look beautiful, but they are withering fast, and around them we see Johnny Carson, Paul Newman, Cassius Clay, Robert Redford, David Cassidy, as males within the paragraphs of law. The Dolls endure the consequences of how they look, afflicted by existence yet not responsible.
Lou Reed is unimpressed by applause, and lives a life detached from custom. His stare is cold and his romanticism is brutal. His songs are half-sung melodies of menace. He might drop dead any second, and is therefore the real thing. Examined ravenously like a museum exhibit, Lou Reed is evidently spiked to excess, and strangely loveable.
I cried for poetic language and I cried out to find those who were unafraid, those free agents, unbigoted and unshackled. I didn't want to live unseen, camouflaged within the crowd. I knew then that life could only ever be changed for the better because somebody somewhere had taken a risk-often with their own life.
Each day is Kafka-esque in its nightmare, and the school offers nothing at all except a lifelong awareness of hate as as general truth.
Now comes the hour to choose between being acceptable to others or being acceptable to one's own self, for we must kill our true selves off in order to survive.
26 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.