Güneş dolu saatlerin gözler kamaştıran parıltısından, günbatımının altın rengiyle selvilerin karasının yarattığı gözler kamaştıran dekor içinde akşam oluyor. O zaman yolda yürümeye başlıyorum, sesleri ta uzaklardan duyulan ağustosböceklerine doğru. Ben ilerledikçe, seslerini alçaltıyorlar birer birer, sonra susuyorlar. Bunca ateşli güzellik karşısında soluğum kesilmiş bir durumda, ağır adımlarla ilerliyorum. Ardımda, birer birer, ağustosböcekleri seslerini yükseltiyor, sonra da şarkıya başlıyorlar: ilgisizlikle güzelliğin döküldüğü bu gökyüzünde bir muamma
"Mazimiz karanlık, halimiz kararsız, istikbalimiz meçhul, hissiyatımız muamma, ahlakımız dermansız... Ortada sağlam kalan hangi hakikatler var? İnsanların içinde bize benzemeyenler varsa el kaldırsın... Hepimiz gülüncüz. İliklerimize kadar gülünç... Birbirimizden ibret almaya kalkışmamız daha gülünç değil midir? Ben neyim ki diğer insan olan benden ibret alıyorum...
Şimdiye kadar aldığımız ibretlerin topyekününden çıkan şey bugünkü halimizse buna ağlamak hafif gelir. Gülelim... Sen ayıplayarak bana gülüp ağlarken bil ki, aynı insani vazifeyi ben de senin için yapıyorum. Çünkü ben senim, sen bensin..."
Sayfa 211 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu