Ne yapalım kanunlar böyle (!)
Doktoranızı yaptığınıza dair bir belge yok muydu elinizde? Amerika'da da diploma daha sonra veriliyor. Bitirdiğinde eline bir belge veriliyor. Diyelim doktora için bütün koşulları yerine getirmişsin. doktora için hak kazanmışsın, diploma bir yıl sonra dekan tarafından veriliyor. Kabul edilmedi belge, "Diplomayı göreceğiz" dediler,
Bir gün İstanbul'un yedi gazete başmuharriri, İzmit'e davet edildi. Orada Halide Adıvar, Doktor Adnan ve Kızılay'dan Hamit Bey hazır olduğu halde, Atatürk, eşsiz bir tarihí münakaşa açtı. Her biri- mize ayrı ayrı şu suali sordu: -Hilâfetin istikbali (geleceği) hakkında fikriniz nedir? Her birimiz, kendi kanaatimize göre bu suale bir
Sayfa 138 - Ebabil YayınlarıKitabı okudu
Reklam
TTK eski başkanı Yusuf Halaçoğlu’nun ifşa ettiği üzere devlet tam da Dersim’i imha etmeye hazırlandığı 1935-37 arasında özellikle bu bölgenin Alevi Kürtleri içine karışan Ermeni dönmelerini ev ev tespit etmiş. Bu bilgiyi 1938’in tanıklarından Kırganlı bir yaşlının şu ifadesiyle birleştirin: “Esasta asker Dersim’den silah, vergi, askerlik ve Ermenileri istiyordu” !.. Düşünebiliyor musunuz? Aradan 20 yıl geçmiş, devlet halen daha tehcir kalıntısı Ermenilerin peşinde. Ve bu dinmek bilmeyen yok etme histerisi Dersim’in topyekûn mahvedildiği süreçte Ermeni nüfusun belirgin olduğu Halvori gibi yerleri çok özel hedeflemeyi ihmal etmiyor. Hiç mübalağasız diyebiliriz ki Dersim’in öyle muazzam yıkıma uğratılmasında başka şeylerin yanı sıra 1915’te Ermenilerin korunmasına duyulan hınç ve onun hesabını da görme dürtüsü önemli bir rol oynamıştır.
belge yayınlarıKitabı okudu
Çağımızda K. A. Wittfogel, oriental despotism başlıklı kitabında tarihi perspektif olarak Montesquieu ile aynı görüşü benimsemektedir. O da despotik rejimleri coğrafi koşulların belirlediği bir idare tarzı olarak tespit etmektedir. Wittfogel'in tezine göre Mısır, Mezopotamya ve Çin'de nehir taşmalarını kontrol altına almak için muazzam bir kanal sistemi kurmak ve idame etmek zarureti bu bölgelerde, tüm halkı mutlak bir idarenin emri altına koymayı gerektirmiştir. Çünkü kanal sisteminde en ufak bir ihmal, herkesin felaketiyle sonuçlanır. Böylece bu imparatorluklarda su işleri siyasi rejimi belirlemiştir. Sistemi ancak ve ancak despotik bir rejim idame ettirebilirdi. Buna bağlı olarak olarak bir toplumun bütünüyle karşılaştığı hayati bir tehlike, bir zaruret, toplumun mutlak bir otoritenin emri altına girmesi sonucunu doğurmaktadır.
Hitler’in oku! hayatındaki başarısızlığı bütün hayatı boyunca, içinde bir acı olarak kalmıştır. Bu yüzden, okumuş aydın “Sayın Baylar” la, bu bayların unvanlarıyla, diplomalarıyla ve ders verici tavırlarıyla boyuna alay ederdi. Hayatının son üç yılında, Ordu Yüksek Komutanlığında, askerî strateji, taktik ve komuta ayrıntılarıyla uğraştığı sıralarda bile, arada dinlenmek için eski kafadar arkadaşlarından sağ kalanlarla buluştuğu akşamlar, gençliğinde karşılaştığı öğretmenlerin budalalıklarını anlatır dururdu. O sıralarda Volga’dan Manş’a kadar uzanan muazzam orduları kendi başına yöneten ve bu dev orduların Başbuğu olan bu deli dâhinin bu konuda söylediği sözler tesbit edilmiş bulunmaktadır: «Öğretmenlerimi düşündüğüm zaman hepsinin de biraz deli olduğunu anlıyorum. îyi Öğretmen sayılacak insanlar çok azdır. Bunların, bir gencin gücünü önlemeye çalıştıklarını düşünmek facia. 3 Mart 1942 (...) Anlaşılıyor ki Hitler kendisine kırık not veren öğretmenlerini öleceği güne kadar hiç affetmemiş, unutmamıştır. Onları gülünç hale getirmekten çekinmemiştir.
Cüneyd'in çaresizlikle ilgili muazzam bir tespiti var. Çare arayanlara "Çare, çareyi terk etmektir", der.
Reklam
656 öğeden 641 ile 650 arasındakiler gösteriliyor.