Bizim kuşak için Gazi Mustafa Kemal Paşa, şimdi Atatürk deyince akla gelen yapay ve soyut kavram, acemice yontulmuş çirkin heykellerde görünen çatık kaşlı devlet simgesi değil, aramızda yaşayan canlı ve çok renkli, çok çekici bir insandı. Hiç çatık kaşlı değildi. Tam tersine, hafif gülümseyen, son derece güzel bir insandı. Böylesine güzel bir insanın bu kadar çirkin heykelleri yapılmasına bir türlü akıl erdiremedim. Şehlalığından(kusur sayılamayacak kadar hafif şaşı) ötürü karışık baktığı için, sadece önundekileri değil, yanındakileri de, hatta arkasındakileri de görebilirdi sanki. Karizma sözcüğü gelişigüzel kullanılıyor şu sıralarda. Ama asıl karizmanın ne olduğunu anlamak için, onu şöyle bir görmek yeterdi. Boyu, günümüzün ölçülerine göre kısa sayılabilecek halde, (çünkü iyi beslenme, vitaminler ve spor sayesinde, Türkelerin boyu uzadı artık) Mustafa Kemal öyle biçimliydi ve öyle iyi giyinirdi ki uzun boylu izlenimini verirdi. Benim yaşımda bir kadın, Mustafa Kemal'in salt fiziksel görüntüsünü, günümüz devlet adamlarının fiziksel görüntüsüyle karşılaştırınca, kendini biraz fena hissediyor doğal olarak.
Sayfa 160 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Kadın anlayışında pek Garplı olduğu söylenemez. Hatta hanımların tırnaklarıını boyamasını bile istemezdi. Son derece kıskançtı. Denebilir ki harem eğiliminde idi. Bu onun hissi, mizacı ve alışkanlığıdır. Kafasına göre kadın, hür ve erkekle eşit olmalı idi. Batı medeniyeti dünyasının kadını ile Türk kadını bütün aşağılık duygularından kurtarılmalı idi. Medenî Kanunla Türk kadınına Garp kadınının bütün haklarını veren Atatürk, kendi münasebetlerinde, bırakınız ecnebi erkekle evlenen Türk kadınını, ecnebi kadınla evlenen Türk erkeğine bile tahammül etmezdi. Devrimlerin büyük ve eşsiz kahramanı, kendi koyduğu kanunun sonuçları ile karşılaşmak lâzım gelince: ''Bize göre değil ha çocuklar...'' dedi. Devrimci ve ıslahatçı Mustafa Kemal, bir beyin adamı idi. Beyni kendi kalbinin de bütün isyanlarını ezerdi.
Reklam
armstrong halide edipi Mustafa Kemal'in uğuru olarak gösterip halide edipi yanlış zamanda büyük taarruza dahil ediyor Mr. Armstrong diyor ki: "Taarruz için her şey hazırlanmış, her önlem alınmış. Fakat Mustafa Kemal, hiçbir şeye inanmamakla beraber batıl inançları vardı; şansa, kadere inanırdı. Onun için kendisine uğur getirsin (Maskot) diye Halide Hanım'ı yanına çağırmış." Yazarın bu tarzdaki ifadelerinin ne derece gülünç olduğunu yazmaya gerek var mı? Mustafa Kemal'in asla ve hiçbir zaman inanmadığı ve önem vermediği bir şey varsa o da "supertition" yani batıl inançlara bağlılıktır. Gerçi Mustafa Kemal, Halide Hanım'ın karargâha katılışına izin vermiştir, ama yazarın anlattığı sebepten dolayı ve yazıldığı zamanda değil, şundan dolayı ve şu zamandadır: Gazi, Afyonkarahisar cephesinde Büyük Taarruzu emretti. Ordu başarılı oldu. İzmir üzerine yürümeye başladı. Bu sıradaydı ki İsmet Paşa, Halide Hanım'ın İstanbul'dan kaçmış ve harekete katılmış bir kadın olması dolayısıyla bu zafer günlerini görmesinin ve karargâhla beraber İzmir'e girmesinin uygun olacağını ileri sürerek kendisinin davet olunmasını Gazi'den rica etti ve bunun üzerine Halide Hanım, Eylül'de, yani taarruz başladıktan 11 gün sonra Alaşehir'de İsmet Paşa'ya katıldı ve böylece İzmir'e girmek şerefi kendisine lütfedilmiş oldu.
Kadın varlığı, ulusun binbir noktadan temelidir! Artık, kadını süs tanımak fikrini tazelemek doğru değil! Mustafa Kemal Atatürk
Sayfa 8
Efendiler! Türk harflerinin kabulüyle hepimize, bu memleketin bütün vatanını seven yetişkin evlatlarına önemli bir görev düşüyor; bu görev, milletimizin tam anlamıyla okuyup yazmak için gösterdiği şevk ve aşka fiilen hizmet ve yardım etmektir. Hepimiz, özel ve genel hayatımızda rastgeldiğimiz okuyup yazma bilmeyen erkek kadın, her vatandaşımıza okuma yazmayı öğretmek için can atmalıyız. Bu milletin asırlardan beri çözülemeyen bir ihtiyacının birkaç yıl içinde tamamen sağlanması, yakın ufukta gözlerimizi kamaştıran bir başarı güneşidir. Hiçbir zaferin sınırlarıyla kıyak kabul etmeyen bu başarının heyecanı içindeyiz. Vatandaşlarımızı cehaletten kurtaracak bir sade öğretmenliğin vicdani hazzı varlığımızı doldurmuştur.
Sayfa 61 - 1 Kasım 1928
Bütün vatandaşlar erkek ve kadın seçimde oy vermek hakkına sahiptir. Çünkü milletin her bireyi, kendi varlığı kadar esaslı bir hakka sahiptir. Milli egemenliğin cinsiyet farkı gözetmeksizin, milletin bütün üyelerine ait olduğunda elbette şüpheye yer yoktur. Bunda şüphe edenler demokrasi ve milli egemen- liğin ne olduğunu anlamaktan aciz olan kimselerdir; asıl seçim hakkı- na yeteneği, erdemi, olmayacak olan bu gibilerdir.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.