Bir çocuğun gözleri tabutun dışındakilere odaklanıyor, içini düşünmek aklına gelmiyor. Çocuğun ölüme yaklaşımı bizce ne garip. Çocuk gözüyle ölüme nasıl bakardık acaba?
Tabutun dışında, ölüye ait bir ayakkabı. Çocuğun dikkatini en çok celbeden şeydi. Neden bir ayakkabı ölüyle beraber ölümü adımlarken, diğeri bu dünya topraklarında tozlanmaya devam ediyordu?
İntihar ipi, cesedi hayata bağlayan son şey midir? Asılı cesedin ipini kesen kişi, ölüme doğan müntehirin kordonunu mu kesmiştir yoksa?
Ölüm bir koza mı gerçekten? Içinde hangi boyutta bir değişim söz konusu? Bu hayata dair neleri değiştirebilir kozanın varlığı? Insan doğumuyla birlikte başlamıyor mu bu kozayı örmeye? Peki koza, içinde ebedi kalmak için mi? Tırtıl muhayyilesinin kudretini aşan müstakbel renklere, ahiret yaşantısına dair bir kelebek kanadı dokunmuyor mu?
"Öleli ne kadar zaman olduğunu bilmiyoruz". Gramatik açıdan ne güzel bir cümle. Halbuki, ölüm, ölüyü zaten zaman dışı bırakmamış mıdır? O halde ölü için hangi zamandan bahsedebiliriz? Geçmiş zaman? Ölüm ne zaman geçmiş ki? Ölüm de aslında bir tekrardan ibaret değil mi? Zamanın varlığı ölüme, ölümün varlığı da zamana bağlı değil mi?