Ben senden hiçbir şey istemiyorum. Yalnız senin yanında bulunmak, seninle beraber yaşamak istiyorum. Seninle bulunacağım bir mevki, kalbime cennet kadar safa bahşeder.
İnsanın akIı çoğaIdıkça can sıkıntısı artar, der Ateş Fedya Dostoyevski. Çoğu konuda olduğu gibi burda da yanılmamıştır. Hepimiz hayatımızın belirli dönemlerinde bir şeylere sıkı sıkıya bağlanırız, diğer bir deyişle kafayı takarız. O konu üzerinde bir süre durduktan sonra nasıl olduğunu kendimizin de çözemediği biçimde uzaklaşmış halde buluruz
"Sanatta devrimci tavır, hayatı değiştirme tavrıdır. Kitaplarımız, bize ün sağlamaktan yada kalıcı olmaktan önce, toplumu devrim yönünde etkilemek içindir. Hayatı değiştirme amacına yönelmemiş bir sanat, insanın bilinçlenmesine ve birleşmesine yardım edemez."
Tırpan'ın Ön Söz'ünün ilk paragrafı bu şekildedir. Fakir Baykurt'u tanıyanlar
Enver kitabı Enver Paşa’nın hayatını ve yaşamı boyunca olan önemli olayları aktarmaktadır. Kendisi hakkında sunulan fikirleri de güvenilir kaynaklardan alıntılarla ortaya çıkartmaktadır.
Çok severek okudum. Herkese naçizane tavsiye ederim. Şimdiden keyifli okumalar dilerim.
Yayın hayatınızda başarılarınızın devamını dilerim.
Zafer Tekin
Arka Kapaktan Alıntı:
Naciye Sultan kocası Enver’le vedalaşırken, muhtemelen “gitme, içimde bir korku var” diye yalvaracaktır ve bir daha görüşmeleri nasip olmayacaktır. Paşa’nın sonraki hayatı hep soğuk iklimlerde geçmiştir ve özellikle Türkistan dağlarında dizlerine kadar gelen karlar içinde yürürken çokça üşüyecektir. Eşine, çocuklarına, vatanına ve milletine kavuşamamanın derin hüznü ile yine çokça ağlayacaktır da. Binlerce kilometre uzaklarda dağ başlarında idealleri uğruna verdiği kavgadan sağ salim, dönüp dönmeyeceği de belli değildir. Cebinde ümitlerinin yanı sıra taşıdığı bir vasiyetnamesi ve bir de Kur’anı Kerim vardır. Enver Paşa şehadetinden önceki en son iki mektubunda “karaağaçtan” bahsetmiştir. “…bu geceyi yıldızları sayarak oldukça büyük bir karaağacın altında geçiriyorum. Ah! Naciye bilsen şöylece seninle Kuruçeşme’deki sarayımızın köşkünün yukarısındaki karaağacın dibini hatırladım” derken, şehadetinden hemen önce, önceki mektubunun son satırlarını tarihe geçecek şekilde;
“….. Hüda’nın birliğine yavrularımla beraber emanet ederim ruhum efendiciğim. Karaağaca çakımla ismini yazdım” diye bitirmiştir.
EnverZafer Tekin · Yakın Plan Yayınları · 201771 okunma
"...Bana yaz, sık yaz ve yalnız benim için yaşa. Eline bir istemediğim el bile sürülmesin. Kendini benim için sakla. Ben de bütün rûhumla, mevcudiyetimle yalnız senin için yaşadım, yaşıyorum, yaşayacağım. Emin ol ki, her yapacağım şey yalnız senin içindir."
Enver Paşa'nın Naciye
Sultan'a Buhara'dan 7 Kasım
1921'de yazdığı mektuptan
Murat bardakçı beğeniliyor olabilir, beğenilmiyor olabilir, eleştirilir, dünün hükümet karşıtı, bugünün iktidar yanlısı olabilir, hepsi kabulüm. Ancak köy kahvehanesi üslubuyla yazmadığı, belgeyi referans aldığı için, kendisini okumayı tercih ederim her zaman.
Murat Bardakçı'nın kaleminden çıkan "Enver" kitabı, tarihi bir dokunuşla romantizmi harmanlayarak okuyucularını kendine çeken bir başyapıt. Kitabın ilk yarısı, Enver Paşa ve eşi Naciye Sultan arasındaki mektuplarla başlayarak, Enver Paşa'nın doğumundan ölümüne kadar olan yaşamını detaylı bir şekilde ele alıyor. İkinci bölüm ise Enver Paşa'nın kendi notlarından oluşan bir biyografiyi sunuyor. Bardakçı'nın titiz araştırması ve belgelere dayalı yaklaşımı, eseri sadece bir kitap değil, aynı zamanda bir tarih araştırması haline getiriyor. Son dönem Osmanlı tarihine ilgi duyanlar için, Enver Paşa ile Naciye Sultan arasındaki aşkı merak edenler için kapsamlı ve etkileyici bir çalışma sunuyor. Bardakçı, tarihi olayları ve kişilerin duygusal dünyalarını ustalıkla işleyerek, okuyucularına unutulmaz bir deneyim sunuyor.
EnverMurat Bardakçı · İş Bankası Kültür Yayınları · 2015800 okunma
“Okuduğum en iğrenç kitaplardan biriydi, bu yazarın yazımı her kitabında aynıysa lütfen okuyan biri beni ikaz etsin ömrüm boyunca bir kez daha herhangi bir kitabını gerçi kitap demek bile bana batıyor şu an ama neyse okumak istemiyorum. Şimdiye kadar hiç kadının bu kadar aşağılanmış, bu kadar “sadece tek bir işlevi” varmışçasına lanse edildiği bir