Konuşursam gösteriş yapmak istediğimi sanıyorlar; su­sarsam, gülünç buluyorlar beni; karşılık verirsem kaba kız oluyorum; akıllıca bir şey ortaya atsarsam sinsi; yorul­sam, miskin, yemekte bir lokma fazla bir şey yedim mi de bencil sayılıyorum; aptal, budala, korkak, kurnaz ne kılıklara sokmuyorlar ki beni! Bütün gün kendimin ne çekilmez bir çocuk olduğunu dinlemekten bir hal oldum, ciddiye almaz gibi görünüyor, içime atıyorum üzüntü­mü. Yoksa nasıl üzgünüm bilmezsin. Tanrıdan beni de­ğiştirmesini diliyorum, n'olur başka türlü bir insan ola­yım da bari herkesin öfkesini üstüme çekmeyeyim.
Ya kızınız aptal ya da kibrini gizlemeyi iyi öğretmişsiniz Bay Brocklehurst.
Dünyevi bir günah olan gururun en iyi biçimde nasıl yok edileceği konusunda çok çalıştım ve daha geçen gün başarımın bana büyük bir mutluluk veren kanıtına şahit oldum. Ortanca kızım Augusta annesiyle birlikte okulu ziyarete geldi ve eve döndüğünde, “Ah babacığım, düzgünce taranıp arkadan toplanmış saçları, uzun önlükleri ve geniş elbiselerinin önündeki cepleriyle Lowood’daki kızların ne kadar sakin, ne kadar sade bir görüntüleri var. Yoksul çocuklara benziyorlar, annemle benim üzerimizdekilere öyle bir baktılar ki sanki daha önce hiç ipek elbise görmemiş gibiydiler,” dedi.
Sayfa 57
Reklam
"Bilecik hangi bölgede biliyor musun?" "Marmara" dedim hiç düşünmeden. "Değil." "Nasıl değil? İç Anadolu mu?" "Hem öyle hem değil" dedi bilmiş bilmiş. Kim bilir kaç okul okudun, ama bak bir şehrin yerini bilmiyorsun. Hem de yaşadığın kente komşu bir şehrin, der gibiydi. Belki de öyle bir şey dediği yoktu, sadece korkulu rüyalar gören birini azıcık rahatlatmak istiyordu. Konuşkan bir insan değildi. Konuştuğunda da bunu kendisi için değil, sizin için yaptığını hissediyordunuz bir şekilde. Gecenin bir yarısı bana coğrafya dersi vermeye kalkmasının da yine benimle ilgili bir sebebi olduğuna inandım. "Bu Bilecik var ya, toprağının her parçasını başka bir bölgeye bırakmış. Bir parçası Marmara'da, bir parçası İç Anadolu'da, bir parçası Karadeniz'de, bir parçası Ege'de. Dört bölgede birden toprağı olan tek şehir." "Peki aslında hangi bölgede?" diye soracak oldum aptal bir çocuk gibi. O da söylediklerinin ne kadar derinime nüfuz edebileceğinden bihaber cevapladı: "Hem hepsinde birden hem hiçbirinde. Sen nerede istersen orada." Bir şehir olsam, muhakkak Bilecik olurdum demek ki. O kadar dağınık, o kadar yersiz yurtsuz. Oysa iyi ya da kötü bir yerde olmak, herkes gibi olmak, ne kadar kolaylaştırıyor hayatlarımızı diye düşündüm. Ve garip bir şekilde üzüldüm Bilecik'in bu arada kalmışlığına...
Sayfa 355Kitabı okudu
"Filipinli hemşirenin, Maz'ûn Sultan'ın o günkü kalp krizinden birisine bahsettiğini varsaydım. Ne kadar yorulduğunu gördüm ve sabah neredeyse ölmesine rağmen hiç kimsenin -resmen hiç kimsenin- nasıl olduğunu öğrenmek için aramamasına sinirlenmiştim. Kendisiyle dobra bir münasebetimiz vardı ve ona karşı çok dürüsttüm. 'Herkesle böyle yakından ilgilenmeniz çok güzel, ama size kim bakıyor?' diye sordum. Ve beti benzi atmış, yıkıcı bir tıbbi krizden henüz çıkmakta olan bu bitkin kadın, küçümseyici bir bakışla yastıklarından kalktı -bu öfkeden daha fazlasıydı, tam bir küçümsemeydi- ve sanki 'Seni aptal beyaz kadın! Ben tenezzül buyurup seninle arkadaş oldum, ama sen cehaletten gebereceksin!' diyordu. Parmağıyla göğü işaret etti ve 'Allah bana kafidir, o bana bakar; benim onun dışında hiçbir şeye ihtiyacım yok' dedi. 'Bunun ne olduğunu bilmiyorum ama işte bunu istiyorum,' diye düşündüm. 'Bunu hayatımda istiyorum'"
Sayfa 281
Ölü mevsimin mort sezonuna rastladınız beni daha önce görseydiniz daha önceleri neredeydiniz neden bana gülmeden cesaret verdiniz gülseydiniz dağılırdı derdiniz bilseniz ne rahat ederdiniz gülerdim tamam oldu artık size sen diye hitap edebilirim yorulmak bilmezdi gücünün son noktasına gelinceye kadar durmazdı vatandaşlarıma benzemiyorum kendimi
Islık çalınsın isterim arkamdan yine. İçler çekilsin. Başlar dönsün geçerken bir yerden, karşıma geçip otursunlar tam karşıma denk getirip çeksinler sandalyelerini kıyı kahvelerinde. Beni gören yerler kapılsın eskisi gibi hatta. Gözlerime bakamasınlar doğrudan yani. Kızarsınlar konuşurken gene. Saçmalasınlar. güldürmek istesinler beni aptal
Reklam
142 öğeden 131 ile 140 arasındakiler gösteriliyor.