"Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
-öyle gibi de görünüyor-
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani..."(s. 248)
Vasiyet etti Nâzım usta. Tek isteği vatan topraklarında ölmekti. Ama gel gör ki, vatan toprağında bile yatmasını çok gördüler. Çok sevdiği
"senin adını kol saatimin kayışına tırnağımla kazıdım Piraye”
bu söz Nazım Hikmet'in Piraye'ye mektubundan bir alıntı.
Ama gerçek şu ki; Yapı Kredi'nin 'Nazım ve Vera’ adlı yaptığı sergide Nazım'ın kol saatinde 'Vera’ yazmaktaydı ve 'Piraye’ den iz yoktu.
İnsan bir kitabı gözleri dolarak, bazen kendi kendine gülerek bazen de iç sesini dışa vurarak okuyunca çevresindekiler tarafından farklı bir nitelemeye tâbi tutuluyor. Bu süre zarfında duygularım sanki benimle dalga geçiyordu, hüzünlü hiçbir satırı olmamasına rağmen bana ağır gelen o kadar fazla bölüm vardı ki daha fazla devam edemeyeceğimi
"Altmışıncı yaşı eşiğinde dileğinin ne olduğu sorusunu şöyle yanıtladı: "Bu altmışıncı yılımda, bizim orada, halkımın arasında, halkımla baş başa, göz göze olmak, ne diyebileceksem, ona, o her şeyden güçlüye, o neylerse güzel eyliyene söylemek, hesap vermek isterdim. Olmadı. Olamıyor. Yine de söyliyeceğim şu: Onu düşünmeyi bir an bile
31 yaşında Nâzım’ı toprağa vermesinin ardından Vera, acı ve yalnızlıkla mücadele etmek zorunda kalmıştı. Yanında insanlar varken zaaflarını göstermek istemezdi. Ancak gündüzleri, mezarlığa gidip Nâzım’la konuşabiliyordu. Nâzım’dan sonraki ilk yıl, her gün yaptığı bu ziyaretlerini anımsıyorum. Bazen beni de götürürdü yanında. On bir yaşındaki bir kız çocuğu için acı deneyimlerdi bunlar. Önce çiçek almak için pazara uğrardık. Annem, “Bunlar hoşuna gider mi acaba?” kaygısıyla seçerdi buketi. Mezar başına geldiğimizde, toprağı okşar, (artık orada olmayan) banka otururdu. Yüzünde tuhaf bir ifade belirir ve beni ve etrafta olan bitenleri artık görmez olurdu. Ona engel olmak mümkün değildi. Yardım etmek ise imkânsızdı. Uzaklarda bir yerlerde onunla buluşurdu sanki. Bana hiç bitmeyecekmiş gibi gelen sürenin sonunda gerçek dünyaya döner ve neredeyse neşeli bir sesle “Yarın görüşmek üzere, Nâzım!” derdi.
"Siz bana iyisi mi
Nâzım'dan şiirler okuyun."
Bu güzelim kitabı çok çok değerli ve kıymetli bir arkadaşım üstüne " Nazım'ı seversin biliyorum, iyisi sen Nazım'dan şiirler oku , sonra sevdiklerini ben sana okuyayım." notunu yazıp bana hediye etmesiyle kitabı okudum. Benim için özellikle üstündeki notla çok değerli ve güzel
Doğum günün kutlu olsun.
Doğum tarihi: 15 Ocak 1902, Selanik, Yunanistan
Ölüm tarihi ve yeri: 3 Haziran 1963, Moskova, Rusya
Eş: Vera Tulyakova Hikmet (e. 1960–1963)
Defin tarihi ve yeri: Novodeviçi Mezarlığı, Moskova, Rusya
Ebeveynler: Ayşe Celile Hanım, Hikmet Bey
Kaynak: Wkipedia.orgyoutube.com/watch?v=Nbfep1a...
Aynı
Vera'nın Nazım'a son bakışı...
"Sana, ne demeliyim bilmiyorum!
Güneşim desem, güneş batıyor.
Hayatım desem, hayat kısa.
Gülüm desem, o da soluyor.
Sana "canım" demeliyim.
Çünkü bu can seninle atıyor."
#spoiler#
Nazım Veraya rastladıgında. .
_Doktor ,dedi ..sen ne diyorsun ?
_Aşk olmazsa on yıl, aşk' varsa üç yıl.
O duymak istediğini duymuştu ..bir gece ayağında terlikleri ,üstünde pijamasiyla arkadaşıma gidiyorum diye evden çıktı ..herkes onun Vera'ya gittiğini biliyordu. .
"Nazım üç yıl dört gün yaşadı "
Keşke Nazım olsaydım.
Zekeriya Sertel Nazım Hikmet'in 1950'den sonra Sovyetler Birliği'ndeki hayatını, çalışmalarını eksiksiz tarafsız anlatmıştır. Hani çok yakın bir dostunuz olur ve size yapılan haksızlığı savunur işte Zekeriya Sertel bu kitapla o dost olmuş. Kitabın çoğu yerinde Nazım 'ın vatan haini olmadığını asıl vatan hainlerinin yurtlarında yaşarken vatanına bu