Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
1. BÖLÜM SAİD NURSÎ, NUR RİSALELERİ VE İLİM 1.1. SAİD NURSÎ’NİN TAHSİL HAYATI Risale-i Nur müellifinin tahsil hayatı üç aydan başka mevcut olmadığı halde (...)10 Evet o zât (Said Nursî) daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhîrine ve ledünniyat ve
Mış gibi yaşam (Güzel bir hikaye)
Amerika'dan gelen bir misafirime su verdim öksürdü, "HELAL" dedim. Anlamadı. Ne anlama geliyor, diye yüzüme baktı. Bildiğim bir öyküyü anlattım. Tanıdığım genç kız evlenmeden önce mobilyacıları geziyor ve güzel bir koltuk takımı görüyor. Bu takımı satan kişi belirli bir fiyattan aşağı inmiyor. Genç kız bu takımı çok beğendiğini
Reklam
tam olarak aynı şeyler her zaman yaşanıyor. cefam bu mu acaba. HMM garipmiş. şimdi şöyle, ısrarla ittirdiğimiz bazı şeyler mutlaka gün yüzüne çıkıyor üstelik daha acıtıcı bir şekilde. e gücü kalmayınca insanın ittirmeye bu sefer kaçıyor. hayır hayır genelleme yapmak doğru olmaz. insan falan büyük iddialar bir de, o yüzden küçük çaplı ben ve ben toplulukları. gün sonunda elde var sıfır. üzülüyorum ama takılmayalım çokta, ne olacak canım bu ne ki. sevgi işte varlığını da yokluğunu da en derinden hissettiğin olgu. insansız yaşanır meczup ama sevgisiz yaşanmaz. bir tebessüm bile bazen saatlerce mutluluğu sebep olabilir ya da bir göz kaçırış içinde yıkımlara sebep olabilir. ve olayların ne tebessümle ne gözden kaçırışla alakası yok. durmalıyım sanırım tam şu an. ama yok durmak, dinlemek, savaşmak yok. yapılar, metaforlar bir de biraz insan var. hazır konuşmuşken neyse vazgeçtim.
'hayat'ta üzerine düşünülecek şeyler; montaigne ve monteyn.. :D
bundan 15-16 sene öncesinde köyde olduğum bir gündü.. akşam saatleriydi.. bizim oralarda hayat denilen, evin önünü kaplayan üzeri kapalı, çevresi açık yüksekçe yerde (şu evin girişi gibisine bi' yer; 4.bp.blogspot.com/-hLE3QMeLxcw/V1... ) yeğenim ile birlikte
KARANFİL KIZ
O zamanlar dünya gerçekten de bir öküzün boynuzlarında durmaktaymış ve Karanfil Kız'ın bu aşırı gelişmiş iribaşa söyleyecek bir çift sözü varmış. Ama dur bak, en iyisi baştan başlayayım. Şimdi bu Karanfil Kız babasını fazla görememekten şikâyetçiymiş. Çünkü adamcağız haftanın her günü, hatta bazen haftasonları bile geç saatlere kadar çalışır,
Hâlbuki ben bu halde bile caizim onların hançerlerine Bu halde bile boğulmadım boğdurulmadım Eski tüfeklerden adım geçer de dönüp bakmazlarmış Ateş olsun almazlarmış kırmızısı uçuvermiş dudaklarına İstemedim tek buse ne nazda ne hazda gözüm var Medrese cesetlerine nazır masallarda yıllar önce Sene 99 ben İstanbul acemisi yıllar önce İnmişim
Reklam
yukarıda birisi piyano çalıyor, uyuyacaktım, ben de bir şeyler yazayım dedim. okuyan okur, yaşlanırdı, insan ilk annemden görmüştüm çiçek yetiştirme sevgisini.. sevgi değil de mahcubiyet de diyebilirim ya da pişmanlıklar. belki de günahlarının tohumlarını ekiyordu insan. kederli bir gülüşü var annemin. sahi kederli bir gülüş ne ola ki? gülmeyi unutmak mıydı kederli bir gülüş, yoksa hiç güldürülmemek mi? yaşayıpta yaşamamak varmış hayatta. hiç yaşamamak daha iyi olsa gerek. insan neden çiçek yetiştirir, neden bu zorunluluğa sokar kendini? göremediği sevgiyi çiçeğe mi göstermek ister.. sahi çiçekler ne zaman yüz çevirir ki insana. çevirmez. kitapta okumuştum, adını hatırlamıyorum. gerçi kitap adlarının ne önemi var ki zaten. ne yapacaksın bu kadar çiçeği anne derdim. az gelirmiş zannedersem o çiçekler. kurur, ölür bakmazsan, onlar da can derdi. sahi can mı onlar, böyle can mı olur? kendisini bir yere bağlı hissederse çiçek mi olmuş olur insan, eninde sonunda kuruyacak mı olmuş olur? herkes çiçeklerin güzelliğinden bahsediyor, ama bir çiçek olmak ne kadar zor bir şey olsa gerek hep bir başkasına muhtaç yaşamak, başkaları için bir araç olmak. sonra da kenara atılmak. bu yazının çiçeklerle bir alakası yoktur.
Anılar ve Günlük Şeyler
Merhaba sevgili. Nasıl olduğunu sorarak başlamak istiyorum. Kaç defa nasılsın sorusunu sorduğumu bilmiyorum ama hiçbirinde de cevap alamadığımı çok iyi biliyorum. Bugün sana çok küçük bir anımızdan bahsetmek istiyorum. Ramazan ayındaydık ve yine yürümüştük. Hatırlarsan yürüyüşlerimiz Ramazan ayının sonuna doğru başlamıştı. Eminim çok güzel bir
Apartmanın girişindeki lambayı sen mi kırdın Bülent?” “Hangisini?” “Otomatik yanan, sensörlü lamba.” “Hayır.” “Komşu görmüş, yalan söyleme. Süpürge sapıyla kırmışsın dün gece.” Önüme baktım. “Neden kırdın?” Cevap yok. “Hasta mısın evladım? Söyle bana, neyin var, neden kırdın lambayı, yapma böyle…” “Kırdımsa kırdım, ne olacak! Çok mu değerliymiş?” “Lamba senden değerli mi evladım, lambanın amına koyayım, lamba kim? Yöneticiye de dedim. Lambanızı sikeyim, kaç paraysa veririz. Sen değerlisin benim için.” “Beni görünce yanmıyordu baba.” “Nasıl ya?” “Görmezden geliyordu, yanmıyordu. Kaç sefer yok saydı beni.” “E beni görünce de yanmıyordu bazen, böyle el sallayacaksın havaya doğru, o zaman yanıyor.” “Hadi ya! Sahiden mi?” “Evet. Ucuzundan takmışlar. Bizimle bir alakası yok.” Babama sarıldım yıllar sonra.
Emrah Serbes
Emrah Serbes
" Bir kedi için " Bu insanoğlu ne kadar kibirli ne kadar nankör ne kadar vicdan yoksunu! Ya sana canının kedinin canından daha değerli olduğunu düşündüren nedir sayın lavuk? Dilsiz hayvanın hakkını arayan insanlar seni neden rahatsız ediyor? Depremde ölen insanlarla bunun ne alakası var? Gidip toplanın. Çürük binalarda oturmanıza izin verenlere hesap sorun. Yapamazsınız değil mi? Çünkü amacınız hayvan düşmanlığınıza kılıf uydurmak!
710 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.