وَبَشِّرِ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُؕ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقاًۙ قَالُوا هٰذَا الَّذٖي رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ وَاُتُوا بِهٖ مُتَشَابِهاًؕ وَلَهُمْ فٖيهَٓا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ﴿٢٥﴾
25. (Resûlüm!) İman eden, bir de sâlih* amellerde bulunanlara, kendileri için alt tarafından ırmaklar akan cennetler (hazırlandığın)ı müjdele! Onlara orada ne zaman rızık olarak bir meyve verilse: “Bu, daha önceden (dünyada) rızıklandırıldığımız şeydir.” diyecekler. Onlara (tatları bambaşka güzellikte olmakla beraber dünyadakilerin) benzerleri verildiği için (böyle derler). Onlar için orada tertemiz** eşler de vardır ve onlar, orada sürekli (ebedî) kalacaklardır.
Allah sevdiklerini mi üzerdi sadece yoksa sevmediklerini mi? Üzüldüğünde dönüyorsa kalpler ona, bilerek üzer miydi acaba sırf kalpler ona dönsün diye? Onu hatırlayalım diye?
Garplıların tarihine bakın. Hitler, Stalin, Yüzyıl Harpleri, Otuz Yıl Harpleri, Engizisyonlar, Endülüs... Aman ya Rabbi! Size bir şey söyleyeyim mi, eğer bizim tarihimiz batılılarda; batılıların tarihi de bizde olsaydı bizi konuşturmazlardı. Susun derlerdi. Bu tarih ile nasıl konuşuyorlar, hak ve özgürlüklerden söz ediyorlar?
Bizim tarihimiz batı medeniyetiyle mukayese edilemez. İnsanları medeniyeti öğreten, insanlığı öğreten, ilimleri öğreten bizim medeniyetimizi bırakacaksın ve AB'ye, Hristiyan Birliği'ne gireceksin. Ey AB'ci partiler, nereye gidiyorsunuz nereye? Neyi bırakıp nereye gidiyorsunuz? Oturun akşama kadar bir düşünün be! Biz ne yapıyoruz, biz kimiz, biz neyiz? Onun için medeniyetimizi Avrupa medeniyetinden küçük görmek, en büyük hatadır ve bunlar insanlığa ve milletimize hizmet edemezler.
Aynadaki görüntüsüne, "Seni salak!" diye bağırdı. "Yazmak istedin, yazmaya da çalıştın ama yazacak hiçbir şeyin yoktu. İçinde ne var senin? Bazı çocukça kavramlar, birkaç az pişmiş duygu, çokça sindirilmemiş güzellik, koskoca ve kapkara bir cehalet, aşkla yanan bir yürek ve aşkın kadar büyük, cehaletin kadar nafile bir tutku. Yazmak istedin! Neden, çünkü hakkında yazabileceğin bir şeye başlamak üzeresin. Bir güzellik yaratmak istedin, ama güzellik hakkında hiçbir şey bilmezken nasıl yapacaksın bunu? Hayatın temel nitelikleri hakkında hiçbir şey bilmeden hayat hakkında yazmak istedin. Dünya senin için bir Çin bulmacasıyken ve varoluş düzeni hakkında yazabileceğin tek şey, onu hiç bilmediğinken, sen tutmuş dünyayı ve varoluş düzenini yazmak istiyorsun
Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra savaşsız bir dünya hayali yeniden yeşermişti. Batılılar, savaşın gölgesinin sonsuza dek üzerlerinden kalktığını düşünüyorlardı. Ancak bu çifte yanılgıydı. Öncelikle, 1945 sonrası dönemi "savaş sonrası" diye adlandırmak yanlıştır. Her ne kadar 1974'te NATO üyeleri Türkiye ile Yunanistan arasında gerçekleşen savaş haricinde Avrupa'da savaş olmadıysa da, diğer kıtalarda 1945 ile 1990 yılları arasında 40 milyondan fazla insanın ölümüyle sonuçlanan yaklaşık 160 savaş yaşanmıştır. 90'lı yılların başında ise savaş Balkan Avrupa'da yeniden başladı. Diğer taraftan jeopolitik gerçekler, "tarihin sonu" veya "yeni dünya düzeni" gibi teorileri de geçersiz bırakıyordu.
Güven hayat boyu süren, kalıcı bir histir; nasıl öğrendiysek hayat boyu aynı şekilde güvende veya güvensiz hissetmeye meyilliyizdir; bunu değiştirmek için benlik duygumuzu dünyaya yeni başlayan uyarlamak üzere özel tedbirlere başvurmamız gerekir.
Sonuçta kendin vücutlarından duydukları memnuniyetsizlik, kendilerini bu imkansız standartlara uydurmak için estetik cerrahiye ve diyetlere başvurmaya iter.
Varoluşçu psikoterapist Irvin Yalom'a göre anlam bulmak bizim için esastır, çünkü değerlere, ideallere ve amaçlara hep anlam sayesinde kavuşuruz. Bize hayatımız boyunca başvurabileceğimiz bir temel çerçeve sunar, zira soru başta "Hayatın anlamı nedir?" gibi görünse de aslında "Benim hayatımın anlamı nedir?" sorusudur.