-... Her kasabın bir bıçağı vardır; ve her kasap bıçağını biler... Her kasap teker teker insana, bıçağını onu kesmek için bilemediğini isbata mı mecburdur?..
Hey gidi Şeytan Adası, hey! Cem Sultan'ın Rodus'u, Napolyonun(Sent Elen)' i, Namık Kemal'in Magosa'sı ve daha bilmem kimlerin nesi yanında, tam da ismi üstünde, Şeytan Adası...
«İttihad ve Terakki»nin şişirdiği pireden deveye çıkardığı ve dokunulmazlaştırdığı Nâmık Kemal, o sahte kahramandır ki, onu gerçekten tanımakla, bir gün gelmesi muhtemel gerçek kahramanların hakkı korunmuş olur.
Hürriyet, Namık Kemal'in kara sevdası, ilk evlendiği ve ölünceye kadar ayrılmadığı karısı, fizika ve metafizika planında bütün hazlarını ve elemlerini borçlu olduğu yavuklusudur.
Tarihin çehresini ve mânasını değiştirmeye kalkmaktan büyük suç tasavvur edilemez. İkinci Abdülhamîd hakkında yarının tarihçileri hükümlerini verecektir. Fakat Namık Kemâl'e karşı Abdülhamîd, eline geçirdiği mutlak temsil salahiyetlerinin dehşetine nispetle, şair ölünceye kadar hiçbir zaman büyük bir şiddet ve huşunetle hareket etmemiştir. Abdülaziz'e nazaran Abdülhamid'in şaire muamelesi, hayli nazik ve çekingen ve yumuşaktır.
Abdülhamid'in Namık Kemal'i sevdiği ve tuttuğunu hiç kimse iddia edemez. Fakat hürriyetçiler ve meşrutiyetçiler Abdülhamid nezdinde davalarını kaybettikten sonra, Padişah asla Namık Kemal'i ezmeyi ve tavsiye etmeyi düşünmemiş, ona karşı daima çekingen bir saygı muhafaza etmiş, usul ve politikası bakımından sadece Namık Kemal'i tesir ve mücadele çerçevesinden ayırmak ve iyi şartlarla uzaklarda bulundurmak; tesirini önlemek, fakat şahsını zarara uğratmamak yolunu seçmiştir.
Namus ile irfanı yetişmez mi mükâfat
İkbal yolu gerçi Kemal'in kapanıktır,
Çok ak göremezsen de saçında sakalında
Elminnetü lillâh yüzü ak,alnı açıktır
Namık Kemal'in son şiiri bu kıtadır ki, şanlı hamiyet mesleğinin en sadık tercümanı olarak büyük vicdanından sünuh etmiştir. Ve onun ebedi namiyle beraber Türk milletinin kalbinde yaşayacaktır.
(Ali Ekrem)
Sanat kendisinden başlıyarak her şey içindir. Sanat, kendisini, zâtî gayesini azizleştirdiği her yerde, o yer içindir. Sanat kendisi kadar her şey ve her şey kadar kendisi içindir.
Şimdi şahıs olarak üç tipimiz var: Namık Kemal, Fikret, Gökalp.
Namık Kemal arnavuttur. Ama bu onun kusuru değil... Kusurlu tarafı da değil... Burada da bir ölçü koymaya mecburuz: İslâmı biz, dünyada mevcut her ırkı eriten muazzam bir hararet derecesinde bir pota kabûl ediyoruz. Onun içinde hepimiz eriyoruz ve bir tek insan mâdeni çıkıyor; Müslüman. Irklar da Allah'ın, fertler gibi yarattığı vâkıalardan biri. İnkâr edilemez. Irkları, müslümanlığa olan alâka ve hizmetleri bakımından mümtazlaştırabiliriz. Ancak o rengi en güzel aksettiren ırktan olmanın bir iftihar payı vardır. Kabûl ediyoruz! Ve bizim anladığımız milliyetçilikte ruhî muhtevâ esastır; ondan sonra ona bağlı millî tecelliler ve tehassüsler, bizim milliyetçiliğimizin tablosunu çizer. Namık Kemâl arnavuttur. Ama, ırk meselesi şuradan doğabilir ki, arnavutu, çerkezi, kürdü, hepsi müslüman olarak nazarımızda müsaviyken, bunlar kendilerini İslâmi ölçü dışı bir nisbetle bizden koparıp da infirada, ayrılmaya doğru giderlerse o zaman herbirinin, arnavutluğu, çerkezliği, kürtlüğü ayrıca kabahat olur. İşte o zaman Türklük girer araya... Ve dine hizmet noktasında nefsine imtiyaz arayabilir. Biz buna kabahat demeyiz o takdirde... Nitekim Akif de arnavuttur, ama ciddi bir müslüman ve Türktür nazarımızda...
Sayfa 70 - BÜYÜK DOĞU YAYINLARI / SAHTE KAHRAMANLARKitabı okudu
Vefatından tam altı saat evvel Namık Kemal kitap okumuştu.
Gözlerinin feri kaçmış, gündüz bir şey görmüyor; odasında beş lamba, on dört mum yakıyorlar; o zaman görmeye başlıyor ve Victor Hugo'nun Sefiller romanından bir bahis okuyarak bütün güzelliklerini etrafındakilere izah ettikten sonra, kitabı tekrar okuyabilmek için açık olarak yatağının üzerine bırakıyor ve:
- Biraz dinleneyim!
Diyerek başını, bir daha kaldıramayacağı yastığa koyduktan altı saat sonra vefat ediyor.