Mistik eğilimleri olan saplantılı bir matematikçi bir gün rüyasında yüz
seksen sekiz sayısını görür. Ve rüyasının devamında küçük bir çocuk gülerek ona şöyle der:
“Bu sayının ne anlama geldiğini çevrendeki herkes bilecek ama sen bilmeyeceksin!”
Matematikçi uykudan uyanır uyanmaz bu sayının peşine düşer. Çünkü
onun inançlarına göre hiçbir
“Arap İsmail dört bohça bir de harar* getirmişti. Hararın açık ağzından görünen tüfekler ve fişekler parlıyordu. Bohçalardan Efe elbisesi çıktı; Cepkeni, cemedanı, dizliği, tozluğu görünce Efem gözlerimin önünde dikiliverdi.
Elbiselerin bir takımını eline aldı:
- ‘Şöyle yapalım, böyle yapalım diye konuşuyoruz. Konuşuyoruz da netice alamıyoruz. Neden? Her kafadan bir ses çıkıyor. Arıların, karıncaların bile birer Kraliçesi, Bey’i vardır. Bizim niçin olmasın? Peygamberimiz de, ‘İki kişi yola çıkarsanız, biriniz mutlaka imam olsun,’ yani lider olsun diyor. Bize de bir lider lazım. Ben de, bunun için en uygunumuz Cafer’dir, derim.
‘Haydi Efem. Giyiniver de Kayas Dağı, Moralı Dağı, bütün dağlar taşlar Efe görsün!’
İlk defa ‘Efe’ olarak hitap edilmek, Cafer’in hoşuna gitmişti”.