"Yeni nedir? İlginç ve sonsuza dek uzanan bir soru, fakat üzerine gidilse ortaya çıkan, boş şeylerin ve modanın sonsuz şaklabanlığı, yarın dibe çökecek bir çamurdur. Bunun yerine "En iyi nedir?" sorusuyla uğraşmayı yeğlerim ki bu soru enine değil de derinlemesine hareket ettirir insanı; ona verilecek yanıtlar, dipteki çamuru söküp akıntıyla götürmeye eğilimlidir."
Doğulu bilgeler, nesneleri açıklamak kaygısında değildirler. Onlar daha çok nesne birliğinin doğrudan ve zihin-dışı tecrübesine ilgi göstermektedirler. Bu, Buddha'nın da yaklaşımı idi. Buddha, hayatın anlamı, dünyanın orijini ve «nirvana»nın doğası ile ilgili bütün soruları, «asil bir suskunluk» ile cevaplamıştır. Bir şeyi anlatmaları için ricada bulunulan Zen öğretmenlerinin verdikleri anlam-dışı cevaplar da, aynı amaca hizmet etmektedirler. Çünkü onlar da, öğrencilerin, her şeyin diğerlerinin bir sonucu olduğunu anlamalarını istemektedirler. Onlar da doğayı «açıklamanın», doğanın birliğini göstermek ve izah etmek olduğunu belirtmektedirler. Ve yine, sonuçta açıklanabilecek hiçbir şeyin bulunmadığını göstermek arzusundadırlar. Bir miktar keteni tartmakta olan Tozan'a bir öğrenci, «Buddha nedir?» diye sorduğunda. Tozan ona, «Bu keten üç okka çekiyor» şeklinde bir cevap vermiştir. Bodhidharma'nın niçin Çin'e geldiği Joshu'ya sorulduğunda, Joshu bunu: «Bahçede bir meşe ağacı var» diyerek cevaplamıştır. İnsan aklını kelimelerden ve açıklamalardan kurtarmak, belki de Doğu mistisizminin en önde gelen amacıdır.
Sayfa 397
Reklam
"İnsan doğanın içinde ama doğadan kopmuş, kendi kendinin ayrı bir varlık olarak ayırdında olması, kendini dayanılmaz derecede yalnız, güzçsüz ve kaybolmuş hissetmesine neden oluyor. Bu düyaya gelmiş olmak durumu, bir sorun yaratıyor. İnsan doğduğu anda yaşam insana bir soru sormuş oluyor. İnsan bu soruyu her an yanıtlamak zorundadır. Yalnız zihniyle, yalnız gövdesiyle değil ama o düşünen, düş gören, uyuyan, karnını doyuran, ağlayan ve gülen adam - bir bütün olarak insan- bu soruya bir yanıt bulmalıdır. Yaşamın ortaya koyduğu bu soru nedir? Soru şudur: Bu ayrıklık, bölünmüşlükten gelen yalnızlık yaşantısının acısından, mahpusluğundan, utancından kendimizi nasıl kurtarabileceğimiz, kendi kendimizle, çevremizdeki insanlarla ve doğayla nasıl birlik kurup bütünleşebileceğimiz? Şu yada bu yolda insan bu sorulara bir yanıt bulmak zorundadır; hatta deliler bile benliklerinin kabuğuna çekilerek böylece ayrıklığın, bölünmüşlüğün korkusunu yenmeye çalışarak, kendilerinin dışındaki gerçeği silip yok ederek, bu soruya bir yanıt bulmuş oluyorlar."
Eğer Zen bize kavramların ötesine, ya da berisine, geçmeyi öğretiyorsa, kullandığı araçlardan birinin şok olması hiç de şaşırtıcı değildir. D. T. Suzuki şu tipik hikâyeyi nakleder: Rinzai bir öğrenciyken, ustası Obaku'ya, "Budizmin temel ilkesi nedir?" diye sorar. Obaku Rinzai'ye üç kere vurarak yanıt verir. Bu Rinzai'nin sorusuna birkaç
Öğrencilerinden biri Zen ustası Chaochou'ya, "Hakikat hakkındaki nihai sözcük nedir?" diye sorar. Chaochou, "Evet," diye yanıt verir.
Bir gün birisi bana geldi ve şöyle dedi "Öğrettiğiniz meditasyon yöntemleri yanlış. Patanjali bunlardan Yoga Sutra'larında hiç bahsetmemiş. Böyle yöntemleri hiç duymadık. Hatha, Raja, Bhakti Yoga da değiller. Bunları nereden yaratıyorsunuz? Sizin otoriteniz nedir?" Adama sordum "Sen hiç meditasyon yaptın mı, nedir biliyor musun?" diye. "Hayır" dedi. Ben de "Peki bilmediğin bir şeyi nasıl yargılıyorsun bu sence doğru mu?" dedim.
Reklam
305 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.