Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi... Çoğunluğun peşinden gidiyoruz. Nerede bir kalabalık görsek can atıyoruz katılmaya. Kalabalığın kalbi daha gürültülü atıyor çünkü. Çoğunluk yanılabilir mi?.. Çokluk ne zaman "alçalış" ı hazırlar ve ne zaman "yükseliş" tir, bir muamma.
Sayfa 158 - Şule Yayınları
wagner
“Neredesiniz, Tıpkı benim gibi acı ve yokluk çekenler? Bir halk olduğunu özlediğim çokluk nerede? Benimle ortak mutluluğa, ortak teselliye sahip olmanızdan tanıyacağım sizi: acılarınız neşenizde dile gelmeli bana!”
Reklam
Bütün sayılar bir’dir.
Her tam sayıya bir eşlik eder ve onu belirler. Örneğin 2, bire birin eklenmesi ile ortaya çıkar. Eğer bire bir eklenmeseydi 2 ortaya çıkmazdı. Aynı şekilde 2 ye bir eklenmeseydi 3 ortaya çıkmazdı. Buna göre 3 ün var olması birin eklenmesi sayesinde olmaktadır. Sonsuza varıncaya kadar bu böyledir. Yani tam sayıların ortaya çıkması birin hükmüyle olmaktadır. Binaenaleyh bir sayı değildir, bir, sayının aynı yani özüdür. Çünkü sayılar bir ile ortaya çıkarlar. Bütün sayılar bir’dir. 1000 den bir çıksa hiç kuşkusuz 1000 nin adı ve hakikati ortadan kalkar ve böylece başka bir hakikat ortaya çıkardı ki, bu hakikatte 999 dur. Aynı şekilde 999 dan bir çıksaydı onun da hakikati kaybolurdu ve yeni bir sayı hakikati ortaya çıkardı ki o da 998 dir. Bu tespite göre, bir şeyden 1 çıkarsa o şey yok olur, 1 bulunursa var olur. Aynen tevhit gibidir. Bu tespitin hakikati “Her nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.” (Zariyat, 57/4) ayetinde ifade edilmektedir. Bir sayısının hakikatindeki bu şaşırtıcı güç ne muazzamdır. Sonsuza varıncaya kadar çokluk kendisinde ortaya çıkmış, fakat o isim ve zat olarak tek olmuştur.
"Nerede çokluk, orada hoşluk,"
Sayfa 16 - Can YayınlarıKitabı okudu
Özne her şeyi idrak eden fakat kendisi hiçbir şey tarafından idrak edilemeyendir. Dolayısıyla bu özne, dünyanın dayanağı, görünen her şeyin ve nesnenin daimi ve istisnasız ön koşuludur. Var olan her şey, sadece özne için vardır. Hepimiz kendimizi işte bu özne olarak buluruz; lakin sadece kendimiz idrak ederken. Gelgelelim kişinin kendi bedeni de bir nesnedir ve bu bakış açısından biz ona da tasavvur diyoruz. Çünkü beden, her ne kadar dolaysız bir nesne olsa da, nesneler arasında bir nesnedir ve nesnelerin tabi olduğu yasalara tabidir. Beden, algının bütün nesneleri gibi, idrakin kalıplarına dahildir: Mekân, zaman ve dolayısıyla da çokluğa. Buna karşılık özne -yani idrak eden ve kendisi idrak edilemez olan- bu kalıplarda yer almaz. Bu kalıplar sadece özneye işaret eder. Dolayısıyla ne çokluk ne de zıttı olan birlik özneye atfedilebilir. Özneyi asla idrak edemeyiz; bilakis nerede idrak söz konusu ise idrak eden odur. Tasavvur olarak dünyanın iki temel, gerekli ve ayrılmaz yönü vardır. Nesne ve özne. Fakat özne, ne mekânda ne de zamanda yer alır çünkü tasavvur eden varlıkta tam ve bölünmemiş olarak mevcuttur. Dolayısıyla tasavvur eden böylesine herhangi tek bir varlık nesne ile birlikte tamamen tasavvur olarak dünyayı oluştururlar.
Sayfa 72
Reklam
109 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.