“Nasıl olmalı güzel insan, güzel müslüman?” Dediler. Cevaba bakın: “Geldiği yere sürur ve neşe getirir, giderken de hüzün bırakır. Arkasından, ‘Ah nerede?’ denir, özlenir, aranır.”
“Nasıl olmalı güzel insan, güzel müslüman?” dediler. Cevaba bakın: “Geldiği yere sürur ve neşe getirir, giderken de hüzün bırakır. Arkasından, ‘Ah nerede?’ denir, özlenir, aranır.”
Öncelikle bu kadar içten yazılan kitapların olması ne güzel bi duygu.. Ve böyle kitapların okurlara Hızır gibi yetiştiren usta Yazarların olması...
"Karıncanın Su İçtiği .."
Bir Ada Hikayesi serisinin ikinci kitabı. Adını bir Karadeniz balıkçı deyiminden almıştır. "Deniz o kadar durgun o kadar durgundu ki, karıncalar su içerdi..."
Bu terk edilmiş adada hayat kurma çabaları devam ediyor. Adaya yeni gelen insanlarla birlikte neşe, hüzün, keder, sevinç, hepsi birden artıyor. Bu hüzünlü, savaş yorgunu, yurtlarından koparılmış her biri farklı bir sır taşıyan insanların hikayeleri okuru sarıyor. Bu kitaba katılan yeni karakterleri sayacak olursam; Karadenizli Nişancı Veli, Girit göçmeni Musa Kazım Ağaefendi, Vanlı bir asker olan Baytar Cemil, Kürt dengbej Uso, doktor Salman Sami, Halil Rıfat ve beraberinde getirdikleri evlatları, torunları ya da kimsesiz yetim çocuklar...
Eserde en hoşuma giden kısım Fakiye Teyran'dan bahsedilen kısımdı. Fakiye Teyran bir masalcı, destancı, filozof, şairdir. Bugün Van Bahçesaray'da dünyaya gelmiş olan Fakiye Teyran "Kuşların sözcüsü, şairi" olarak bilinir. Eserde yaklaşık 40 sayfa bu güzel şairden bahsetmiş Yaşar Kemal. Kendisi de bir destan toplayıcısı olan Yaşar Kemal oldukça etkileyici bir biçimde anlatmış bu ülkemizde pek tanınmayan ama Rusya'da eserleri basılan dengbeji...
Zaten öyle bir yerde de bitiyor ki serinin devamını okuma ihtiyacı duyuyorsunuz. Belli ki Yaşar Kemal 3.kitapta da nasıl etkileyeceğini çoktan düşünmüştür. Bir sonraki kitapta görüşmek üzere; hoşça kalın, kitapla kalın :)
Bilemezsin. İlk karşına çıkacak olan sana yâr mı yoksa yara mı olacak bilemezsin. Anlayamazsın. Hayatına ilk adımlayacak olanın sana neşe mi yoksa hüzün mü getireceğini bilemezsin. Göremezsin. Sende ilk olanın sahte gülüşlerini, yalan dolan kokan sözlerini, sırıtan hallerini, yapmacık tavırlarını fark edemezsin. Aldatılırsın. Düşlerini kurduğun o pembe hayallerinin kurbanı olur ve aldanırsın. Hâlbuki sadece sevmek ve sevilmeyi istemiştin. Sahiplenmek ve sahiplenilmeyi dilemiştin. Güvenmek ve değer görmeyi istemiştin. Mutlu etmek ve mutlu edilmeyi beklemiştin. İstediklerin çok şey değildi. Ama çok görüldü. Olsun. Olsun. Buda sana tecrübe olsun. Ve şunuda unutma; Kendini bırakmaz, hayata küsmez ve çabalarsan eninde sonunda kader hak ettiklerini yoluna çıkaracaktır.
Yalnızlığımla başbaşa kalıp efkar dağıtmak için şehir merkezinde bir meyhaneye girip kafa dinlemek ve biraz demlenmek istediğim bir akşamdı. Mekana girer girmez içeridekilerin elli, altmış yaş üzeri efkarlı abilerle dolu olduğunu ve ortamın sükunetini görünce içim huzur dolmuştu. Derken oturdum ve aslan sütümü sipariş ettim. Daha ilk yudumumu
" Nasıl olmalı güzel insan, güzel müslüman? "
dediler. Cevaba bakın: " Geldiği yere sürur
ve neşe getirir, giderken de hüzün bırakır.
Arkasından, 'Ah nerede?' denir, özlenir, aranır."
. . .
ŞİİR-MİİR
K/aralamalar
(Not: Mükerrer kayıtlar, sâir hata ve düzenlemeler bir ara yapılacaktır inşallah, diyelim... Bu hususta okurlardan özür dileriz...)
"Nasıl olmalı güzel insan, güzel müslüman?" Dediler. Cevaba bakın: "Geldiği yere sürur ve neşe getirir, giderken de hüzün bırakır. Arkasından, 'Ah nerede?' denir, özlenir, aranır."
“Nasıl olmalı güzel insan, güzel Müslüman?” dediler.
Cevaba bakın: “Geldiği yere sürur ve neşe getirir, giderken de hüzün bırakır. Arkasından, ‘Ah nerede?’ denir, özlenir, aranır.”