Söylenmeden kalan,ince bir soruyla söyletilmesi mümkün olan birçok şey aralarında hiç konuşulmadan kararlaşmıştı, o kadar ki artık geri dönmek de imkânsızdı.
Kadının ruhuna konan sırlar öldü. Onda tecelli eden isimler nurunu çekti kadın ruhundaki ulvi seciyeler, yerini süflî duygulara bıraktı. Fitrat fıtri olmayandan ıstırap hissetti. Emanet olarak verilen ve sırlanması istenen güzellik, ben güzelim edaları ile etrafa saçıldı. Buda kadını kulluktan uzaklaştırıp dünyevileştirdi.
Sonra namahrem nazarlara pervasızca sunduğu beden ağladı. Namahrem nazarlardan çıkan zehirli bakışlar bedenin nuruyla beraber güzelliğini de alıp götürdü.
Öyle ya, güneşin doğrudan ortasına uçmak gerekmez, ama güneşin arada bir vurduğu ve insanın azıcık ısınabildiği dünyanın temiz bir köşesine gidip sığınmak yeterlidir.
İyi de affa değer olanı zaten herkes affeder. Asıl af, affa lâyık olmayanı da affetmek değil mi ? Tıpkı vicdan gibi. Onu kaybetmeye en fazla hakkımız olduğu anda koruyabildiğimiz şey degil miydi vicdan?