Trafikte en kızdığım hareketlerin başında sinyal vermeden şerit değiştirmek gelir... Niçin kızdığımı anlatayım... Birgün (Yaklaşık 20 yıl kadar önce) Antalya'dan Seydişehir'e doğru Torosları tırmanıyorum. İki şerit tırmananlara bir şerit inenlere tahsisli. Altımda 2000 motor bir araba varki önüme geleni solluyorum. Hava karardı farlar yanıyor. Önüme iki tane arka arkaya giden özel otomobil çıktı. Geçmeye karar verdim. Karşıdan da iki tane araba geliyor. İki şerit bizim istikamete tahsisli olduğu için sol şeride geçtim ve gaza yüklendim. Sinyal vermeden çıkmıştım. Hayatımın en büyük hatasını yapmışım meğerse karşıdan gelen araçlardan bir tanesi de sollamış ama o da sinyal vermeden çıktığı için fark etmemişim. Allahtan solladığım iki aracın arasında girebileceğim kadar bir boşluk varmış... Öyle bir fren yaptım ki arka koltukta uyuyan oğlum önce ön koltukların arkalığına çarptı oradan da koltukların arasına düşüp ağlamaya başladı. Hanım önde oğlan arkada ağlar. Ben iki aracın arasından sıyrılıp kornaların eskortluğunda!!!!(: Yola devam ettim. Ogün yapılan tek hata her ikimizin de sinyal vermeden şerit değiştirmesiydi. Bu olayı tanıdığım herkese anlatır sinyalin öneminden bahsederim. 1000 Kitap'ta benim tanıdığım yakın bir çevre gibi oldu. Bilgi paylaştıkça artar diyerek, belki bir farkındalık oluşturabilirim diyerek ve İnşallah bir hayat kurtarabilirim diyerek paylaşıyorum. Kazasız belasız günler dileğiyle...
''...bazen yazacak o kadar çok şeyiniz olur ki dönerken iyi ki boş yaprakları kalmış dersiniz eski defterlerin...''
Reklam
Hiçbir zaman sandığım gibi değilim. Kendim sandığım varlık bile durmadan değişiyor, öyle ki, çoğu zaman, ben birleştirmesem, sabahki varlığım akşamki varlığımı tanımayacak. Hiçbir şey benim kadar farklı olamaz benden. Ancak bazı bazı, yalnızken görünür derinlik gözlerime. Ancak o zaman köklü bir sürekliliğe ulaşırım; ama o zaman da yaşamım ağırlaşıyormuş, duruyormuş, varlığım sona erecekmiş gibime gelir. Ancak yakınlık duygusuyla çarpar yüreğim, ancak başkasıyla yaşarım; başkasının yerine geçmekle, birleşmeyle yaşarım hatta; hiçbir zaman da bir başkası olmak için kendimden sıyrıldığım zamanki kadar yoğun ve güçlü yaşadığımı duymam. Kökten kopmanın bu bencilliği -aykırı gücü o kadar fazladır ki- iyelik, bunun sonucu olarak da sorumluluk duygumu eritir. Böyle bir yaratık, evlenilebilecek bir yaratık değildir. Bunu nasıl anlatmalı Laura'ya?
"Bir kadın güzel olduğu için sevilmez... Sevdiğin için güzeldir o. Sırf sen seviyorsun diye herkesten farklıdır, herkesten başkadır gözleri... Senin ona verdiğin değer kadar anlamlıdır, sevdikçe daha da güzelleşip kıymetlenir. Bir kadının güzelliği bilmiyorum kaç para eder, ama sevdiğin kadının bir gülüşü dünyalara değer."
En basit, gerçekten en basit, iki basit parçaya bölünemeyecek kadar basit şeyler, ben yaşarken arap saçına dönüyor. Bazen günaydın demek bile gözümü korkutuyor. O kelimeyi yüksek sesle söylemek ayıpmış gibi, sesim sönüveriyor. Var olmaktan duyulan bir tür utanç bu-başka tarif gelmiyor aklıma!
Sayfa 185
"Savurduğu iri cümleler ne kadar saçma olursa, bundan o kadar gurur duyuyordu, çünkü ancak çok zeki biri, saçma düşüncelere mantıklı bir anlam kazandırabilirdi."
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.