Yıl:1994 Cumhurbaşkanı Demirel,Başbakan Çiller, Başbakan Yardımcısı Karayalçın toplu olarak Hakkari'ye gidiyor ve bizde onları takip ediyoruz. Program bitip dönüşe geçildikten bir süre sonra hemen ön koltuğumuzda yan yana oturan Demirel-Çiller-Karayalçın üçlüsünden Çiller'in kafasını uçağın camına doğru uzatarak,''Aaa Sayın Karayalçın,Akdeniz'in üstüne geldik''dediğini işittik...Çiller'in her söylediğine kayıtsız- şartsız evet dediği bilinen Murat Karayalçın mest olmuş bir edayla''Evet Tansu Hanım,Akdeniz üzerinde uçuyoruz'' karşılığını verdi...Tam o anda evrak okuyan Demirel istifini hiç bozmadan ve kafasını kaldırmadan aynen şu sözü etti:''Orası Akdeniz değil Keban Barajı...Akdeniz'in bu güzergâhta ne iş var?'' Çiller ve Karayalçın mahcup bir şekilde sustular...
Olaydan hemen sonra, Gazi'ye Fikriye'nin yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı söylenmişti. Haberi duyduğunda, yere düşmemek için kendini zor tutmuştu gazi. "Ne o, ölmüş mü?" "Hayır Paşam, durumu ağırmış." "Başhekime söyleyin, özellikle ilgilensin ve Fikriye'mi yaşatmaya çalışsın." Bu sözleri söylerken Latife, Gazi'ye kızgınlıkla bakmıştı. Paşa hiddetlenerek; "Latife, Latife kendine gel! Git Fikriye'yi ziyaret et, onunla ilgilen." demişti. Latife'yse ; "Hayır, o yılanın ziyaretine asla gitmem" diyerek hışımla kapıyı çarparak odadan çıktı.
Reklam
Aklından geçen bu sözlerle ilgili tek sorunu, Janie'nin çok fazla vaktinin kalmamış olabileceğiydi. Waller onu kaçırmamış olabilirdi ama adam, Reggie'ye ne isterse yapabilecek durumdaydı. Adamın o güzel kadına pis pis baktığını düşündükçe Shaw kendisini kötü hissediyordu. Sabırlı ol , Shaw, sabırlı ol....
Sayfa 270Kitabı okudu
''Müslümanlar değildi İslam'ı yücelten, büyük kılan; tersine İslam'dı müslümanları yücelten. Ama ne zaman ki, İslam onlar için bilinçle izlenen bir hayat programı olmaktan çıkıp da bir alışkanlık haline geldi, işte o zaman uygarlıklarının temelinde yatan yaratıcı dinamizm de yok olup yerini uyuşukluğa, kısırlığa ve kültürel yozlaşmaya bıraktı.''
Atlantik'in dibinde bir kitap var. Anlatacağım, işte onun öyküsü. Belki nasıl sonuçlandığını biliyorsunuz: o tarihte gazeteler yazdı, bazı yapıtlarda da belirtildi: 14 Nisan 1912'yi 15 Nisan 1912'ye bağlayan gece, Titanic gemisi, Newfoundland açıklarında battığında, en ünlü kurbanlarından biri de, İranlı bilge ozan, gökbilimci Ömer Hayyam'ın
ilhamialgör
"Çıt"ın nasıl bir şey olduğunu henüz bilmiyordum. İçimden öyle geliyordu.Başka bir son düşünemiyordum. Böyle olmasını istemezdim ama hep olurdu. Dünyanın bütün Kızılderilileri yenilir, Spartaküs kaybeder, gün batarken sararır, kuşlar döner, Sadri Alışık denilen hergele, her filminde ağlardı. O ağladıkça ben de ağlardım. Nedenimi bilmez ağlardım. Ağladıkça Sadri'ye kıl kapar gıcık olurdum. Üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, Sadri'nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine..."
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.