Tanınmış bir yazar olan R, doğum gününde bir mektup almıştır. En üstte bir hitap, bir başlık yerine sadece “Sana, beni asla tanımamış olan sana,” diye başlayan bir mektup… Hiç tanımadığı, belki de hayatının belli bir döneminde karşılaştığı ama onun için diğerlerinden hiçbir farkı olmayan bir kadından gelen mektup... Hayatı boyunca onu seven ve yıllar sonra anlatma cesareti bulan bu kadın, her doğum gününde gizemli bir şekilde beyaz güller gönderdiği bu adama bu kez sadece bir mektup göndermiştir.
Bilinmeyen diğer kadınlardan sadece biri olsa da onunki diğerlerinden farklı ve saplantılı bir platonik aşk hikâyesiydi. Kitabı okurken güzel bir kadının karşılık göremediği bu aşk yüzünden kendisini paralayışına ne kadar hayret ettiysem, bir şekilde yakınlık kurduğu bir insanı tanıyamayan bu adama da o kadar hayret ettim. Erkek bir yazarın kadınların iç dünyasını derinlemesine bir şekilde yazması, beni hayrete düşüren diğer bir unsur oldu.
Birini böyle saplantılı bir şekilde sevmeye çok uzak, biri tarafından böyle sevilmeye de pek istekli değilim. Aşkın gizlenmesi değil, gösterilmesi gerektiğine inanıyorum. Aksi takdirde hayat, tıpkı bu kitaptaki gibi yaşanılmaz bir hâl alır.