Notunu yazmayı bitiren kahramanımız, heyecanla ellerini ovuşturdu. Sonra paltosunu omuzlarına attı, şapkasını giydi, yedek anahtarıyla kapıyı açtı ve işyerine doğru yola koyuldu. Daireye kadar geldi, ama içeriye girmeye cesaret edemedi; gerçekten de çok fazla geç kalmıştı; Bay Golyadkin’in saati, iki buçuğu gösteriyordu. Birdenbire son derece
Sayfa 148Kitabı okudu
Zaad yolu üzerinde bir yolcu, civar köylerden birinde yaşayan bir adama rastgeldi, ve yolcu eliyle uçsuz bucak­ sız tarlayı göstererek adama sordu, "Burası Kral Ahlam'ın düşmanlarını yenilgiye uğrattığı savaş alanı değil mi?" Ve adam cevap verdi, "Burası hiç bir zaman bir savaş alanı olmadı. Bir zamanlar bu tarlanın yerinde görkemli Zaad kenti bulunuyordu; ne ki yandı, kül oldu. Ama şimdi güzel bir tarla değil mi?" Ve yolcuyla adam, kendi yollarına devam ettiler. Yarım mil kadar sonra yolcu bir başka adama rastlay­ ıp, tarlayı işaret ederek dedi, "Demek ki görkemli Zaad kenti, önceleri buradaydı." Ve adam dedi, "Burada hiç bir zaman bir kent olmadı. Ama bir zamanlar burada bir manastır vardı ve Güney Ül- kesi'nden gelenler onu yakıp yıktılar." Kısa süre sonra, Zaad yolu üzerinde yolcu üçüncü bir adama rastladı ve bir kez daha tarlayı gösterek dedi, "Bir zamanlar burada büyük bir manastır bulunduğu doğru değil mi?" Ama adam yanıtladı, "Bu civarda hiçbir zaman bir manastır olmadı. Ama babalarımız ve dedelerimiz bizlere buraya bir zamanlar bir göktaşı düştüğünü söylerlerdi." Ve yolcu yoluna devam etti, yüreğine bir merak düş­ müştü. Ve çok yaşlı bir adama rastladı, onu selamlayarak dedi, "efendim, bu yol üzerinde bu civarda yaşayan üç ki­ şiye rastladım ve her birine bu tarlayı sordum; ve her biri diğerlerinin sözünü yalanladı ve her biri bana diğerlerinin söylemediği yeni bir öykü anlattı." O zaman yaşlı adam başını kaldırdı ve yanıtladı, "Dostum, o üç kişiden her biri gerçek olanı söyledi;
Reklam
Kitaplarını kâğıt fabrikasına yolluyorum, dedi. Sahaflara, ayağa düşmelerini istemedim, içim götürmedi. Satmıyor bu tür kitaplar, satmıyor biliyorsun... Bulaşık sabununun yanına katıp ev eve sattırmak da var, ama onur kırıcı. İnan, kamyona atlayıp ben de gideceğim İzmit'e, başlarında duracağım, bembeyaz kâğıda dönüşecekler, hamur olacaklar. Dostum haklıydı, alınmayan bir kitabı beyaza çevirmekten, hiç yazılmamış, hiç yaşanmamış saymaktan başka ne gelirdi elden? Hem o zaman başkaları, gençler, yeniler doldurabilirlerdi beyaz sayfaları. Kimbilir, belki benimkine benzeyen ya da taban tabana aykırı düşen deneyleriyle. Yoksa sahaflara düşmek daha mı iyiydi? Uzun süre düşündüm, alışmaya çalıştım, olmadı. Yazdığımı hiç yazmamış olmak duygusuna alışamıyordum bir türlü. Oysa buna hazırlıklı olmadığım söylenemez. Ne tür kitapların sattığını, boş kâğıdın yazılı kâğıt karşısındaki değerini biliyordum.
Ben de Dostluk için doğmuşum...İyi Dostlara Duyurulur :)
Ben dostluk için dogmuştum; uysal ve yumuşak mizacım dostlugu kolayca besliyordu. Halkın bilmedigi bir kişi olarak yaşadıgım sürece, beni tanıyan herkes tarafından sevildim ve bir tek düşmanım olmadı.Ama bir ad sahibi olur olmaz,tek dostum kalmadı. Bu çok büyük bir mutsuzluktu; daha da büyügü, bu adı alan ve bunun verdigi hakları sadece beni mahva sürüklemek için kullanan kişiler arasında bulunmak oldu. Bu anıların devamı, bu tiksinç entrikayı enine boyuna anlatacak; burada sadece kökenini gösteriyorum: İlk dügümün atılışı az sonra görülecek.
Başarılı olmadığı sürece dostları hep seviyor :)Kitabı okudu
Almanya tehlikeli bir ülkedir. Sosyalizm maskaralıklarının orada alıp yürümesi yarın Almanya’yı yeni gelişmelerin eşiğine atacaktır. Adolf Hitler durup dururken değil, büyük ve kültürel bir millete karşı İngiltere ve Fransa’nın ahmakça siyasetleri yüzünden ortaya çıkmıştı. Bugün de başka bir Adolf un, Adolf von Thadden’in başkanlık ettiği
(3) -Anlayana usta, anlamayana acemi derim. -Biri usta olduğu işlerde iyi, öteki acemi olduğu işler de kötüdür değil mi? - Evet.
Reklam
106 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.